Yorumlar
Alaeddin Yavaşca ile San’ata Yolculuk Her insanın farklı bir zamanı tüketiş biçimi var. Hepimiz bir mesleğin, bir meşguliyetin içindeyiz. Farklı kulvarlarda yürürüz. Kimimiz siyasi bir maceranın içinde, kimilerimiz hastalarla, inşaatlarla, projelerle, toprakla, ticarethanelerle, finansla… ömür tüketiriz.
Arada sanatkarlar olmasaydı, hele musiki diye bir şey olmasaydı, herhalde her bir bireyin diğerine benzemeyen bir zamanı tüketiş biçimi olurdu. Ama iyi ki onlar var. Besteleriyle, icralarıyla farklı dünyalarda birbirinden ayrı ömür tüketen milyonların gönüllerinde benzer duyarlılıkları her gün ve saat yeniden yaşatıyor, ortak duyarlılıkları yeniden ve yeniden üretiyorlar.
Söz konusu olan Türk musikisiyse oluşturulan ortak duyarlılıklar; kalabalıkları toplum, farklı bireyleri yurttaş haline dönüştürüyor, aynı ulusun mensupları olma bilincimizi her an güçlendiriyor demektir. Bu nedenle, Türk musikisinin her ustasına ulus olarak çok şey borçlu olduğumuzu düşünmüşümdür.
Alaeddin Yavaşca Türk Sanat Musikisinin büyük ustalarından biridir. O’na çok şey borçlu olduğumu düşünüyorum. Halen Türk Sanat Musikisi dinlemek temel tercihimdir. Aslında bağımlısı gibiyim. Bu tutku bende çocukluk yaşlarımda başlamış ve tüm ömrüm boyunca sürmüştür. Bu duyarlılığın bende oluşmasına en önemli katkıyı sağlayanlardan biri Alaeddin Yavaşça’dır. Sesi ve besteleri hep gönlümdeki güzel duyguları büyütmüştür. Bazen her bir eserini dinledikten sonra “ İşte yaşamak bu” demişimdir. Ne zaman “ Artık bu solan bahçede bülbüllere yer yok”, “ Başka söz söylemem aşktan yana ben”, “ Rüzgar kırdı dalımı ellerin günahı ne”, “ Senden uzak günlerim zindan oluyor”, “Ümitsiz bir aşka düştüm ağlarım ben halime”, “ Ağlar gezerim sahili sanki benimlesin”, “ Boğaziçi şen gönüller yatağı”, “ Ne günah etse açılmaz iki gönlün arası” veya “ Ne bildim kıymetin, ne bildin kıymetim” gibi eserlerinden birini dinlesem, sanki Hocamız benim için bestelemişçesine anılarımda yolculuk yapmaya başlarım.
Önce sesiyle ve besteleriyle tanıştım. Sonra resimleriyle… Doğrudan tanışmamız belki geç oldu ama etkiliydi… Başbakan Yardımcılığım sırasında, bazı sanatçı ve sanatsever dostlarımız aracılığıyla randevu alıp Beşiktaş’taki evine, ziyaretlerine gitmiştim. Gülümseme eksik olmayan yüzü, tatlı sohbetleriyle pozitif enerji yayıyordu etrafa… Eşleri Ayten Hanım’ın nezaketi, mükemmel ev sahipliği, karşılaştığım hoş ortamı daha da güzelleştiriyordu. Mutlu bir şekilde hakkında yazılmış ve kendisi tarafından hazırlanmış eserleriyle ayrılmıştık… O günü hiç unutamam…
Daha sonra Ankara’da yine Bakanlık görevim devam ederken bir Alaeddin Yavaşca konserinde, Hacettepe Üniversitesi’nin merkez kampüsdeki salonlarından birinde beraber olmuş, yoğun bir ilgiyle doya doya bir Yavaşca konseri izlemiştim. O konser akşamını da hiç unutamam… Ertesi gün Ankara Kalesi’nde mevcut lokantalardan birinde, sanatçı dostlarıyla birlikte aynı havayı birlikte teneffüs etmiştik. Her şey mükemmeldi. Böylesine ustalar meclisinde bir sanat sohbetine katılmamış olanlar, belki yaşamış da sayılmazlar. Sonra güftesi Rahmi Duman’a ait kendi bestesi “ Kimseyi böyle perişan etme Allah’ım yeter” adlı eseri sesinden dinlerken zaman su gibi akıp gitti… O günü de unutmak pek mümkün değil…
Onlarca ayrı makamda beş yüzün üzerinde beste… Ne yüce bir tutku, ne muhteşem bir cehd… Sanki Cumhuriyet Dönemi Türk Sanat Musikisi tarihi, Alaeddin Yavaşca’nın hayat hikayesi gibi… Türk tarihinin en büyük kazanımlarından olan Cumhuriyetimizin kuruluş yıllarına yakın başlayan bu öykü, geleceğe de ışık tutuyor… Geleceğin musikişinaslarına, bestecilerine, solistlerine…
Daha nice yıllara, birlikte Yavaşca Hocam…
Devlet Eski Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Abdüllatif ŞENER
Önceleri, sesini ve bestelerini zevkle dinlediğim Alaeddin Yavaşca hocamı, 1980’liyılların başlarında Prof.Dr.Saadet Bayramoğlu’nun evinde yapılan,musiki toplantılarından birinde yakından tanıma fırsatına eriştim.
Okuduğu eserlerdeki asaletli yorumu ve kişiliği beni çok etkilemişti. O toplantıdan sonra kendisini daha fazla izlemeye ve dinlemeye gayret ettim.
Sonraları musiki sever bir dostumuzun evindeki periyodik musiki toplantılarında, beraber meşk etme etme şansına sahip oldum.
Türk musikisine; bestekarlığı, eser icrasındaki kişilikli yorumu, hocalığı ve taviz vermez duruşuyla yaptığı olumlu katkılardan dolayı her zaman takdirle anılan bir şahsiyettir.
Anlayışını, icra tarzı ve yorumunu kendime rehber edindiğim Alaeddin Yavaşca hocama, daha nice sağlıklı yıllar temenni eder saygılarımı sunarım.
Adnan MUNGAN
Yüz yılımızın ustası, Yavaşca Hocamız, yaşantısının bir dakikasını bile boşa harcamamış hizmet adamlarının başında gelmektedir ve adı, her dönemde başlarda anılacaktır.
Gönül otoritesi ile sarmaladığı hocalığı, yüzlerce öğrenciyi yetiştirmiş ve bugünde bu hizmeti aralıksız sürmektedir…
Sanatçılık ve eserinin kalıcılık şansını yakalamış olması, değişik tanımlarla anlatılır.. Yapıldığı anda gündeme oturur ve hep kalır gündemde. Bir de, zamanla ölçülür kalıcılık…
Sevgili Yavaşca Hocamızın çoğu eseri, çoktan 40-50 yaşını aştığına göre, bu şansı yakalamış olan sanatçıların başında sayabiliriz hocamızı…
Solist sanatçılığı mı ?... Yetinmemiştir, güzelim ses malzemesi ile, icra ettiği şarkıdaki sözcük, sitemi mi anlatıyor, ana tema dışına çıkmadan bir fiske atar, bir vurgu ki hiç abartmadan kullanır, şaşar kalırsınız, çoğu yetişmiş sanatçıdan şu söylemi duymuşumdur,
bugün de duymaktayım “-Ben şarkı söylemesini Yavaşca Hocayı dinleyerek öğrendim…
Dikkat edersek duyarız : her öğrencisinde biraz Yavaşca vardır…
Bilimsel makalelerinden bir yararlanıyor ve yararlanılacak, metotları her dönemin öğrencilerinin yardımcısı olacak…
Gerçek o ki ; Yavaşca hocamız yalnız bu dönemin değil gelecek dönemlerinde hizmet adamı olarak alınacak ve adı, devamlı ön sıralarda olacaktır…
Saygımla Hocam…
İzmir : 1 Mart 2008
Avni ANIL
1989 yılının sonlarıydı. İstanbul Devlet Türk Müziği Topluluğu’nun kurucusu, hocam, değerli tanburi Necdet Yaşar, beni, Güzin Değişmez’i ve Sevgi Limboz’u topluluğuna yetişmiş sanatçı olarak almayı düşündüğünde, bizleri önce Prof. Dr. Alaeddin Yavaşca’ya dinletmek istemişti. Her birimiz ayrı ayrı hocaya gidecek ve küçük bir imtihandan geçecektik.
Hayatımın en heyecan dolu günlerinden biri olduğunu söylesem hiç abartmış olmam.
Alaeddin Hoca o zamanlar Haseki Hastanesi’nin baş hekimiydi ve beni hastanedeki odasına çağırdı. Tir tir titreyerek yanına gittim. Ama o kadar müşfik, kibar ve sıcak bir davranışla karşıladı ki, gerginliğim birkaç dakika içinde tatlı bir rahatlığa bıraktı yerini. Hisarbuselik bir şarkı söyledim, unutmuyorum. “Bir nev-civansın, şuhi cihansın”… Şarkı bitti ve merakla hocanın söyleyeceklerini bekledim. “Aferin” diyerek gülümsedi, “perdelere doğru bastın”. Hocadan “aferin” alınca nasıl mutlu olmuştum, şimdi bile gülümseyerek hatırlıyorum.
Kısa süre sonra Alaeddin hocanın da icazetiyle topluluğa kabul edildik ve topluluktaki ilk çalışma aylarında kendisinden eser meşk etme şansına sahip olduk. Bence topluluktaki en güzel günlerdi… Alaeddin Hoca, işlerinin yoğunluğundan dolayı topluluktan fiziksel desteğini çekmek zorunda kalınca, o derslerin ne kadar değerli olduğunu daha iyi anlamıştık.
Yıllar geçti. Sevgili Alaeddin Hocamız, İstanbul Devlet Türk Müziği Topluluğu ile ilgisini hiç kesmedi. Manevi olarak elinin üzerimizde olduğunu her zaman hissettik. Necdet Yaşar hocamız emekli oldu, ardından neyzen arkadaşımız Arif Erdebil 5 yıl boyunca topluluğun sanat yönetmenliğini üstlendi ve 2004 yılında bu görev bana verildi. Bu süreçte gerek eserleriyle, gerek sesiyle Alaeddin Hocamız hep yanımızda oldu. Sevgili eşi Ayten Yavaşca’nın o mükemmel organizasyon kabiliyetinin de yardımıyla son zamanlarda birlikte güzel konserler verdik. Türk Müziği’nde yaşayan en büyük bestekar, ses sanatçısı ve hoca olarak ifade ettiğimiz böyle büyük bir değerin yanında sanat yapmanın ne büyük şans olduğunu söylemeye gerek yok tabii. 2006 yılında yaptığım “Aşktan Yana” adlı albümün adı hocamın çok severek okuduğum “Başka söz söylemem aşktan yana ben” adlı Kürdilihicazkar şarkısından ilham aldı. Bu da benim için büyük bir mutluluktur. Bunların yanı sıra hocamızın ve Ayten ablamızın bizleri sadece öğrencileri değil, evlatları yerine koyduğunu kendi ağızlarından duymuş olmanın bahtiyarlığı da cabası tabii. Arada bir bir araya geldiğimiz toplantılarda ve yemeklerde tanık olduğum kadarıyla, müthiş zevkli bir sohbeti olduğunu da belirtmeden geçemeyeceğim. İyi ki o meclislerde bulunma şansına sahip oldum.
Sevgili Alaeddin Hocama ve sevgili eşi Ayten Yavaşca’ya bundan sonraki yaşamlarında da sağlık ve mutluluk diliyor, sevgi, saygı ve hürmetlerimle ellerinden öpüyorum. Allah uzun ömürler versin…
Aylin Ş. TAŞÇI
Bir kadın
Bir erkekle
Duamın gerçek olduğu 21 Eylül 2008 günü tanıştım!
Ses sanatçısı ve koro şefi Hasan Eylen’in “Hasretim Sana” albümü için şarkı seçimi yapıyorduk. Bir Türk Müziği albümünde olmazsa olmaz bestekarlar vardır ya. Benim içinde Alaeddin Yavaşca bu değerli bestekarlardan birisidir. Ve çok güzel eserleri vardır.”Geçmesin günümüz sevgilim yasla” eseri de bunlardan birisi. Bu şarkıyı albüme alabilmek için muvafakatname gerekiyordu. Mesam’dan sayın hocamızın ev numaralarını almıştım. Defalarca aramama rağmen ulaşamadım. Daha sonra Alaeddin Yavaşca ve sevgili eşi Ayten Hanımı tanıyan onlarla anılarını dinlediğim Mersin Büyükşehir Belediyesi konservatuarı koro şefi Sayın Şeyda Güneri aradım ve durumu izah ettim. Şeyda Hanım; Alaeddin hocamıza ulaşabilmek için Ayten Hanımı aramanız gerekir dedi ve Ayten Yavaşca’nın telefon numarasını verdi. Hasan Eylen ‘in asistan&menajeri olarak kendimi tanıttıktan sonra durumu anlattım. Ayten Hanım telefonu hocaya vereyim dedi. Sayın hocamla konuşuyor olmanın sarhoşluğu içerisinde Hasan Beyin albüm çalışması olduğunu ve kendisinden de “geçmesin günümüz sevgilim yasla” şarkısını muvafakat ederse okumak istediğini söyledim... Alaeddin Hocam sıcacık, sevecen sesiyle Hasan Eylen çok sevdiğim çalışkan, sesini çok iyi kullanan ve böyle sesin şarkımı okumasını tabii ki isterim, bütün şarkılarım ona banko istediğini kullansın dedi ve ben telefonu kapattığım anda dünyanın en büyük işini yapmış bir çocuk gibi tepindim. Benim için özel bir insanın, yine kendisine hizmet verdiğim özel insan için söylediği güzel sözler işime daha sıkı sarılmamı sağladı. Doğru bir yerde olduğumu Alaeddin Hocam sayesinde tescillemiştim.
Günler sonra “hasretim sana” albümünde kartonet çalışmasında bir değişiklik ya da yenilik olsun diye şarkıya sözleri ve besteleriyle emek vermiş değerli isimleri hem evlerinde ziyaret etmek hem de bu görüntüyü resimleyip kartonette onları isimleriyle resimleriyle tanıtmak amacıyla Hasan Beyle İstanbul’a gittik. Gitmeden önce randevuları aldım & Alaeddin Hocam yazlıkda olduğu için görüşme şansımız çok azdı. Gelirse, uygun olursa ve kabul ederlerse görüşebilecektik. 20 Ekim cumartesi günü rahmetli Necdet Tokatlıoğlu’nu ziyaret etmeden önce Ortaköy ‘de Mecidiye Camisinde Alaeddin Hocam İstanbul’a gelsin ve görüşebilelim diye dua ettim.
Bir gün sonra dualarım kabul olmuştu. Ayten Hanımın verdiği randevu saatinden önce evlerinin yakınına gelmiştim. Şef olmasında ve de titizliğinde dolayı Hasan Bey randevu saatlerine özen gösterdiği için erken gidip bir pastanede oturduk & İçimde hep o değerli bestekarı yakından tanıyacağım için heyecan vardı. Randevu saatimiz geldiğinde 2.kat 6 numaradaki kapılarının önündeydim işte. Bende 2.kat 6 numarada oturduğum için tuhaf oldum. Kapıyı bize sevgili Ayten Yavaşca Hanım açtı. Mesafeli ve güler yüzüyle hoş geldiniz dedi. Ayten Hanım pembe bir buluz giymişti ve enerjisi o kocaman salonu dolduruyordu. Salondaki masanın üzerinde dizüstü bilgisayarı vardı. Alaeddin hocamızın anılarını yazdığını söyledi, bir süre sonra Sayın Alaeddin Yavaçca salona geldi ve ben dünyanın en kafası karışık insanıyken birden 40 yıldır görüştüğüm bir akrabam yada büyüğümün evinde gibi hissettim. Çok kaliteli ve çok yönlü bir insanla karşı karşıya olmaktan mutluydum ve son derece rahattım. Çok güzel hoş sohbetler ettik. Alaeddin Hocam, Hasan Beye bu “çok yaman işini iyi yapıyor sıkı tut “diyince daha da mutlu oldum. Alaeddin Hocamla, Hasan Bey yan yana oturdular, bende karşılarında. Biraz muhabir gözüyle, biraz da asistan gözüyle hocamızı tepeden tırnağa süzmeye başladım. Çünkü orada olduğum her saniye değerliydi. Televizyonda gördüğüm halinden daha zayıftı. Yüzü sürekli tebessüm halinde gözleri sevgi doluydu. Üzerinde şık uzun kollu lagost tişört ve boynunda kıyafetine uygun ipek fuları vardı, çok şık ve asil görünüyordu. Muhabbetimiz koyulaşınca ben her zamanki gibi o samimi sorularımı arka arkaya soruverdim. Hepsine de içten cevaplar verdi. Ayten Hanımla ilişkisi özenli ve saygılıydı. Ve eşini son derece takdir eden bir beyefendiyle aynı mekanda olmak bir kadın olarak duygulandırdı beni. Benin hamim, Ayten Hanım olmasaydı ben bu kadar ön planda olmazdım dedi. O meşhur söz hemen aklıma geldi, her başarılı erkeğin arkasında fedakar, sevgi dolu bir kadın olur sözü az kalırdı. Çünkü Ayten Hanım; Alaeddin hocamızın sağ koluydu, hemşiresi, sekreteri ve benden daha başarılı asistan & menajeriydi. Tabii eşi olduğu için bu titri kullanmıyordu Ayten Hanım. Alaeddin Hocam için yaptığı çalışmalardan söz ettiği zaman anladım ki, Ayten Hanım hocamızın her şeyiydi ve mütevazı bir şekilde hocamızın kendisi yetiştirdiğini şimdi emeğinin karşılığını aldığını söyledi.
Benim için çok özel günlerdendi 21 Eylül 2008 Pazar günü, iyiki varsınız hocam ve o güzel eserlerinizi bize ulaştırdınız. Ayten Hanımla birlikte çok uzun mutlu bir yaşam diliyorum.
Sizinle sohbetimizi ses kayıt cihazıma almıştım, zaman zaman o güzel günü yaşamak için dinliyorum. Ne güzel bir gündü.
Aynur TAŞCI
1 Mart 2008 Yavaşca’nın doğum günü için yazdığım şiir
Vazgeçemem senden, severim seni
Gurur duyarım, sen seçtin beni
Birlikte geçti çok uzun yıllar
Hep mutlu ettin, senin Ayten’i
1 Mart 2008-02-29
Ayten YAVAŞCA
Türk Sanat Musikisi’nin büyük bestekar ve icracısı olan hocamız Prof. Dr. Alaeddin Yavaşca’yı anlatmanın çok zor olduğunu kendisi için yazdığım dörtlükte belirtmiştim.
Eğitimim dahil yaşamım boyunca karşılaştığım ve feyz aldığım pek çok değerli insanların da üstünde bir bilge olan hocamız iyi kalpli, hoşgörülü, mümtaz bir değerdir. Osmanlı dönemini, Cumhuriyet dönemini ve yaşanan günleri çok güzel değerlendiren, mukayese eden, örnekleyen bir tarihçi’dir de aynı zamanda.
Hocamızın lutfedip de şarkı icra ettiği zamanlar sonsuz bir tat ve haz alırız ki icrasını takdir etmek tabi ki bana düşmez. Bir anlatıma girdiği zaman karşısındakilerin, hiç susmasını istemediği, heyecanla izlediği hocamız, aynı zamanda espriyi sever ve güzel bir şekilde de cevap verir.
Bir gün ofisimde kendisiyle telefon görüşmesi yaparken bana “Baha, seni ben gönlüme koydum” dedi. O an hayatımın ender güzel anlarından biriydi. Sevincimi yüzümden anlayan asistanım sebebini öğrenince bana “siz bu olaya bir dörtlük yazarsınız” dedi. Ve kalemimi masamdaki kağıttan kaldırmadan şu dörtlüğü yazdım:
Tarif etmek mümkün mü, koskocaman bir devi?
Şakıyan bülbüllerin dilinde nağmeleri
Beklemediğim anda, bugün bana lutfetti
Onca insan sırada gönlüne koydu beni…
Değer verip şiirlerimden beste yaparak beni onurlandırdığı için kendisine teşekkürlerimi sunarım. Her birlikte olduğumuzda mutlu anlar yaşadığım hocama ve eşi Ayten hanıma uzun, sağlıklı ve güzel yıllar diliyorum.
21/02/2008
Makine Yüksek Müh.
Baha KOÇAK
Hemşehrisi olmakla gurur duyduğum sayın Prof. Dr. Alaeddin Yavaşca hocam’ın saçtığı musiki ışığı hiçbir dönemde bitmeyecektir.
Yaşama biçimiyle; yaptıkları her zaman birbirini tutmuş bir üstadın hayatta duruşu karşısında saygıyla eğiliyorum.
Kendilerine, eşiyle birlikte nice sağlıklı ve uzun bir ömür diliyorum...
Bilge ÖZGEN
1950'li yıllarda … Erzurum gibi uzak bir beldede gündüz nisbeten daha net dinlenen uzun dalga Ankara radyosu, geceleri ise orta dalga Istanbul radyosuydu.. Ailemin Türk Müziği’ne olan merakı ve daha şarkı başlar başlamaz bu Sabite Tur, bu Perihan Altındağ gibi anında tanıdıkları sanatçılar benim çocuk yaşlarda dikkatimi çeker kulaklarım o güzel seslerin seslendirdiği musiki ile dolardı. Anne ve babamın en beğendiği sanatçılar ise Perihan Altındağ ve Alaeddin Yavaşca idi.
Evimize giren gazetelerden ve “Radyo Mecmuası”ndan o erişilmez sanatçılarla ilgili öyküleri okur, büyük bir hayranlıkla radyoda seslendirdikleri eserleri dinlerdik.
Çocuk yaşlarda o muhteşem müziğin ezgisiydi aklımda kalan... Daha sonra ailemle birlikte Istanbul’a yerleştiğimizde artık delikanlı çağına gelmiş, güftenin müzikle olan ahengini ve derin anlamını keşfetmeye başlamıştım…
İşte o çağımda ; “ümitsiz bir aşka” düştüğümü hissettiğimde bu eseri dinlerken hüzünlenmiş.. ..Kimi gün “ne günah etse açılmaz iki gönül arası” şarkısını mırıldanır olmuştum… hayatımın bir döneminde şarkım ise “kız, sen ne güzelsin-ben dahil-“ sana gençler tapacaklar” …olmuştu.
Ben az mı “ şen gözlerinle yüzüme bir baktın” ya da “ sarı mimozamsın sen benim” dedim.
Gönül fırtınalarının estiği o iklimde; elimden tutan, gönlümü saran bu şarkılarda tanıdım sevgili Alaeddin Yavaşca’yı.
Eşim zaman zaman “ ne bildim kıymetin , ne bildin kıymetim “ şarkısını diline doluyorsa da… en sevdiğim şarkı; yine de “ geçmesin günümüz sevgilim yasla” oldu ve olmaya devam ediyor.
Bu satırları yazarken bile ; “ sevgi deli gönülden gönüle akıştır” diyorum, bir yandan da “ senden uzak günlerim zindan oluyor”a zihnimde yer açıyorum.
Hayatımın hemen her döneminde gönül telimi titreten, yaşamımın her anını anlamlandıran, haz veren, duygulandıran büyük sanatçı Prof. Dr. Alaeddin Yavaşca’yı bundan birkaç yıl önce daha yakından tanıma onuruna eriştim.
O musiki nedir, sanat nedir, sanatçı kimdir diyenler ve ülkenin değerlerini bilip sahip çıkanlar için ülkemizin yaşayan en önemli ..bilge erdemli, alçak gönüllü; duyan ve duyuran duygu adamıdır… “ gözlerini gördüğüm an ne denli sıcak, ne denli yüce olduğuna inandığım insandır.
Prof. Dr. Alaeddin Yavaşca’ya daha nice sağlıklı uzun yıllar diliyorum.
Hayranlık, derin sevgi ve saygılarımla…
Cengiz SOLAKOĞLU
İlk yedi yaşında tanıdım hocamı. Siyah beyaz bir filmde o billur sesiyle şarkılar söylüyordu. Çocuk olmama rağmen öylesine ilgimi çekmiş ve etkilemişti ki beni kim olduğunu okumak için filmi sonuna kadar beklemiştim. İşte Alâeddin Yavaşça ismi o gün kazınmıştı zihnime.
1994 yılında Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Öğrenci Korosunu çalıştırırken, tıp bayramında hocanın eserlerini programa koydum. Bir ihtimal gelir diye de davet için konservatuara gittim ve odasını buldum. İçeride ders vardı ve hoca bütün ihtişamıyla koridorları gümbür gümbür inletiyordu. Ne görkemli ve ne ilahi bir sesti o.
Bir ömür o kapının önünde bekleyebilir ve bir ömür hocayı dinleyebilirdim.
Onun öğrencisi olmak ne büyük bir nimetti. Onun önünde meşk etmek ne büyük bir nasip ve ne büyük bir şerefti. Keşke ben de o sınıfta olsam, ben de önünde diz çöksem ve ben de o feyz menbaından kana kana içsem diye geçirdim içimden.
Ders bitti ve hemen hocanın yanına gidip elini öptüm. Kendimi tanıttım. “Hocam tıp bayramında eserlerinizi seslendirmek istiyoruz. Lütfedip gelir misiniz?” diye sordum. Hoca o mütebessim ifadesiyle “tabi inşallah” dedi. Davetiyeyi bırakıp müsaade istedim.
Müthiş bir coşkuyla ayrıldım oradan. Yüce musikimizin en büyük çınarlarından birinin elini öpme, yüzünü görme, sesini dinleme mutluluğuna erişmiştim.
Konser günü gelmiş, Cerrahpaşa Oditoryumu hınca hınç dolmuştu. Ama benim gözlerim o kadar kalabalığın arasında yalnızca hocamı arıyordu. Bir yandan “hoca herhalde bu kadar işinin arasından fırsat bulup da gelemez” diye umutsuzlaşıyor, bir yandan da “kim bilir belki de gelir” diye ümitleniyordum. Artık gelmez diye düşündüğüm bir anda hocam salona giriverdi. İnanın o an, hayatımda en mutlu olduğum anlardan biridir.
Hocanın gelmesi büyük sükse olmuştu koromuz için. Eserleri başarıyla seslendirmiş ve hocanın da övgülerine mazhar olmuştuk. Unutulmaz bir konserdi.
Yıllar sonra Ahmet Rasim Küçükusta’nın ve Cengiz Solakoğlu’nun tertip ettikleri musiki meclislerinde hocayı daha yakından tanıma ve dinleme imkânına kavuştum. Her icrasını bir daha yakalanamaz bir fırsat bilip büyük bir titizlikle takip ettim. Nasıl nefes alıyor, nefesini ve bedenini nasıl kullanıyor, nüansları nasıl veriyor pür dikkat inceledim. Ondan gördüklerimi uygulamaya çalıştım. Albümlerini defalarca dinledim.
Türk musikisini iyi icra etmek isteyen herkesin onu mutlaka dinlemiş ve özümsemiş olması gerekir.
Tanburi Cemil’in Türk musikisine sazıyla yaptığı hizmeti Alâeddin Hoca sesiyle yapmıştır. Bence o sözlü icrada zirvedir.
Sevgili Hocam!
Sen ki Meragilerden, Hafız Postlardan, Dedelerden, Tanburi İsaklardan, Zeki Ariflerden, Saadettin Kaynaklardan bugüne gelen “meşk” zincirinin son halkasısın…
Sen ki feyz-i musikinin deryasısın…
Sen ki velinimetimizsin, üstadımızsın, hocamızsın…
Ne desek azdır senin için, ne yapsak azdır yaşattıkların için ve ne yazsak azdır seni anlatmak için…
Senin öğrencin olmak, seni tanımış olmak, senin yolunda olmak, seni bizatihi dinlemiş olmak büyük bir saadet kaynağıdır.
Allah ömrünüze bereket, vücudunuza kuvvet versin ve eksikliğinizi göstermesin.
Ellerinizden öpüyorum…
Dr. Adnan Çoban
O, sadece son bestekar, ses sanatçısı ve müzik adamı değil, Mustafa Kemal Atatürk’ün “temeli kültürdür” diye tanımladığı cumhuriyetimizin gölgesinde huzur bulduğumuz ulu çınarlarından birisidir. Birçok şiirimi bestelemiş olması ve bu vesileyle Alâeddin Hoca’mızla birlikte anılmak benim için büyük bir saadet ve onur kaynağı olmuştur. Dinlemekten büyük zevk aldığımız eserleri, bugünü ve geleceği geçmişin süzgecinden geçirerek “geçmişle gelecek arasında” bize köprü oluşu, beyefendi kişiliği ve gönül adamlığı ile Hoca’mız; örnek aldığımız çok değerli bir aydınımızdır. Allah’tan uzun ömür ve bugünden sonraki Türk kültür musikisine destekleri için gayret, kuvvet diliyorum.
Dr. Hüsamettin OLGUN
YOKLUĞUN KÖR KARANLIK
Benim için yalnızlık sensizliktir bir tanem,
Ve sensizlik gönlümün bitmeyen çilesidir.
Varlığın yakan güneş, yokluğun kör karanlık;
Her ayrılık ümidin bir veda busesidir…
Hüsamettin OLGUN
Gerek meslek hayatımda gerekse siyasi yaşamımda çok insanlar tanıdım. Oluşan geniş tanıdık ve dost çevremde bazılarının benim gönlümdeki yeri, değeri ve derinliği tabiidir ki farklı oldu. Onların en önceliklilerinden biri de Alaeddin Yavaşça hocam oldu.
Tanıdığım, tanıyabildiğim kadarıyla İnsan Alaeddin Yavaşça;
İnsanlık adına insani değerler adına, örnek almaya çalıştığım bilgili, çalışkan, mütevazi, yardımsever, onurlu saygın bir insan.
Tanıyabildiğim kadarıyla Doktor Alaeddin Yavaşça;
Tıp mesleği adına, hekimlik onuru adına, mesleğini seven, etik değerleri önemseyen ve öncelikleyen iyi, değerli bir hekim.
Tanıyabildiğim kadarıyla Sanatçı Alaeddin Yavaşça;
Sanatçı Alaeddin Yavaşça’yı sanatçı olmadığım için ancak sanatına saygı duyduğumu ifade ederek anlatabilirim.
Alaeddin Yavaşça önemli olmaktan çok değerli olmayı başarabilmiş bir insan, bir hekim, bir sanatçı.
O bu milletin tarihi geçmişinden bu günlere taşıdığı medeniyet zenginliklerini yaşam boyunca her boyutuyla saygın ve onurlu bir şekilde temsil eden bir şahsiyet.
Değerli hocam hayatımın önemli zenginliklerinden biri de sizi tanımak oldu. Hayat felsefeme çok farklı ufuklar ve zenginlikler kazandırdınız.
Rabbim size sevdikleriniz ve dostlarınızla birlikte güzel hizmetlerinize devam edebileceğiniz sağlıklı, huzurlu bir ömür versin.
Saygılarımla
Dr.Mehmet Müezzinoğlu
İstanbul Milletvekili
Tıp ve Türk Musikisi dalında yetistirdigi binlerce talebelerinden biri olarak yasayan en büyük müzik ustadı hocam Alaeddin Yavaşca'nın 1972 yılından beri talebesi olmak benim icin en büyük seref vesilesidir.Hocam'a sağlıklar ve uzun ömürler dilerim.
Dr. Semra ÖZGÜN
Naçiz kalemimden
Prof. Dr. ALAEDDİN YAVAŞCA
Kendilerini 1950’lerden günümüze, büyük bir saygı, sevgi ve gıpta ile tanıdığım, her ne kadar öğrencisi olamadı isem de, her yönleri ile örnek almaya çalıştım üstadımı.
Nedir o yaratıcı gücü;
Çeşitli makamlarda, Klasik takımlardan değişik formda Eserlere..
Musikimizle ilgili kitaplar, ufkumuzu açan bilgiler, pek çok esere yaptıkları aranağmeler.
Kendilerine hocam diye hitab ettikleri, rahmetli üstad bestekarlarımız; Zeki Arif ATAERGİN ve Sadettin KAYNAK’ın eserlerini notaya alarak, pek çok eserin gün ışığına çıkmasını sağlamış olan hocamız, yine binlerce gencimize rehberlik yaparak kendilerini musikimize kazandırmıştır.
Efendim, değerli hocamızın tevazuu, hoş görülüğü ve nazikliği hiç tartışılmaz. 1963’de İstanbul’dan Bursa’ya dönüşümden 2008 - günümüze çeşitli vesile1erle, özellikle konser çalışma adabı ve repertuar seçimi ile program akışı konularında bizlere hep ışık saçtılar. Buradan bir başka, ancak çok önemli bir konuya gelmek istiyorum.
Sevgili hocamız yukarıda belirttiğim gibi, mütevazidir, hoş görülüdür ancak, konu müziğimize geldiğinde her şey bir tarafa, nazikçe kuralları uygular. Örnek mi! İşte bir kaçı:
* Pek çok sanatçımız! parayı görünce kariyerini, mazisini, şahsiyetini örf ve adetini bir tarafa bırakıp, uyar ortama.
Hiçbir müzik özelliği dahi yokken oluverir as solist.
* Sahneye çıkması için, Uzun yıllar hem de ne paralar, ne vaadler yapıldı hocaya. Ama hocayı kandıramadılar.
* Pek çok sanatçımız, hatta Hoca sıfatını almış bay ve bayan Üstadımız;
Vatandaş - halk böyle istiyor gibi bahanelerle, repertuarlarını günlük, ne olduğu belli olmayan, tamamen eğlenceye dönük olarak hazırlarken, bendeniz de ve bizim anlayışımızdaki topluluk-dernek koroları her zaman siz ve sizin anlayışınızda yolumuza devam edeceğiz sevgili hocam.
Size, her zaman yanınızda olan Muhterem Eşiniz Ayten YAVAŞCA Hanımefendi ile, Musikimize gerçek anlamda hizmet veren Müzik ustalarımıza;
Sevgi, saygı, sağlık, mutluluk ve sağlıklı daha nice uzun ömür dileklerimle,
Sevgili dinleyicilerimize sonsuz teşekkürler.
Kardeşiniz ERDİNÇ ÇELİKKOL
Değerli besteci, yorumcu Sayın Alaeddin Yavaşca,
Ülkemiz san’at camiamızda mükemmel yorumcu ve besteci yönüyle sevilen ve meşhur olan Prof. Dr. Alaeddin Yavaşca Hoca’yı kendisine özgü web sitesinde görmek bana müziğimiz adına gurur verdi.
Kendisi ulusal müziğimizin değerlerini, madde karşılığında satmadan zirveye ulaşabilmiş tek yorumcu olma özelliğini hala yüreğinde taşımaktadır.
Değerli hocalardan aldığı bilgilere kendi araştırmalarını ve deneyim sonuçlarını ekleyerek nazariyat dağarcığını zenginleştirmeyi bilmiş nadir hoca’larımızdandır. Bu bilgilerin kendisinde kalmasını istemeyip cömertçe, aktarmayı görev bilmiş ve repertuarındaki bütün eserleri kendi uslüp ve yorum özelliklerini tekrar tekrar okumak suretiyle sergilemiştir.
Birlikte çalıştığımız kurullarda, bilgi ve kompozisyon deneyimlerini yakından izlemiş bir meslektaş olarak söylemem gerektiğinde;
“Bugün Ulusal Müziğimizin nazariyatı, makam ve usül bilgilerini en üst seviyede bilen, Prof. Dr. Alaeddin Yavaşca hocadır” derim..
Büyük formlardan küçük şarkı formlarına, küçük usüller dahil büyük usüllerin tümüyle eser verebilecek gücü kendisinde bulabilen önemli bir bestecidir. Bir çok beste formları vardır ki, her besteci o formlarda eser besteleme cesaretini kendilerinde bulamazlar. Alaeddin Yavaşca Hoca’nın beste örneklerinin tamamı, didaktik değer taşımaktadır. Hem sevilen, hem de örnek olabilecek eser verebilmek çok zordur. Hoca bu zorluğu aşabilmiş bir bestecidir.
Bir besteci ve yorumcunun zengin repertuara sahip olması gerekir. Hoca’nın arşivi zengin sıfatının tam karşılığıdır.
Zorla veya hatır için bestelediği şiirler her bestecide olduğu gibi hoca’da da vardır. Öteki eserlerinin tümü , tam bir kompozisyon ve söz olarak kaliteli şiir değeri taşır.
Klasikleşmiş şarkılarının sayısı az değildir. 1950 yılında sevdiğimiz bir “nerde o günler nerde” şarkısını bugün de zevkle dinlemiyor muyuz?
Her konuda sabırlı ve hoşgörülü olan hoca’ya, muhterem eşi Ayten hanımla birlikte sağlıklı uzun ömürler temenni ediyorum.
Erol SAYAN
BİR BÜYÜK ÜSTADA DUYDUĞUM MİNNETİN İFADESİ
Lise yıllarımda, babam kendine yeni, büyük bir makaralı teyp alınca, eski küçük teybi bana kalmıştı. Bana ait tek bir makara vardı. Ona radyodan bilmediğim şarkıları kaydeder, dinleye dinleye ezberlerdim. Böyle nice üstadı ve eseri keşfettim.
Bir gün yine teybimi kayda hazırlayıp radyoyu açtım. Biraz gecikmişim. Spiker şunları söylüyordu: “III. Selim’in Sûzidilârâ Peşrev’ini takiben aynı makamda birinci bestesini dinleyeceksiniz.” Hemen bastım teybin düğmesine. Peşrev bitti, mekân Kemân-ı aşkını çekmek o şûhun hayli müşkil imiş diye başlayan birinci besteyle doldu. Bilmediğim bir makam, daha önce hiç dinlemediğim bir eser, teşhis edemediğim bir ses. Ama III. Selim adının bende uyandırdığı beklentiyi boşa çıkarmayan bir ihtişam. Bir yandan derin bir hazla dinliyor, bir yandan da okuyanın kim olduğunu bulmaya çalışıyordum. “Münir Bey mi acaba?” deyip sonra “yok yok, onun pestleri böyle değil” diyerek kendime itiraz ediyor, meraktan kıvranıyordum. Bu, 20 dakika kadar böyle devam etti. Sonra spiker “Alâeddin Yavaşca programını bitirdi,” diyerek merakıma son verdi. Bu kaydı kaç defa dinlediğimi hatırlamıyorum. O zamana kadar duyduğumdan çok farklıydı bu kaydın bana verdiği zevk. “Gerçek musiki bu işte,” diyerek pek çok kişiye dinlettim.
Eski devirde musiki meraklısı bir genç böyle sesine, edâsına hayran olduğu bir üstadı dinleyince ondan meşk etmenin yollarını ararmış. Ya araya nüfuzlu bir tanıdığı sokmaya çalışır, yahut keşfedilmek ve dikkati çekmek için fırsat kollarmış. Benim bunlara ihtiyacım yoktu. Büyük bir üstad bulmuştum ve bana meşk etmesi için kimseye yüz suyu dökmem gerekmiyordu. Radyodan yaptığım kayıtları dinleyerek Alâeddin Bey’den yüzlerce eser öğrendim. O zamanlar gerçek meşk ile kayıttan meşk arasındaki farkı anlamam mümkün değildi. Gerçek meşki hoca yönetir. Hoca, eksikliğini fark ettiği bilgileri veya becerileri öğrenciye kazandırmaya çalışır. Kayıttan meşkte öğrencinin, önceden bilmesi gerekenleri bilmediğini fark edecek ve bu eksikliği telâfi edecek biri yoktur. Bilhassa itina gösterilmesi gereken inceliklere dikkat çekecek birisi de. Benim için Alâeddin Bey’in kayıtları eteğine yapışabileceğim en iyi hoca idi. Radyoda icrasına her rastladığımda kaydetmeye çalıştım. Benim gibi onun kayıtlarının değerini anlamış meraklıların arşivinde ne varsa kendi arşivime katmayı şiar edindim. 60’ıma yaklaştım, bunu hâlâ yapıyorum. Birçok konservatuar öğrencisi benim dinlettiğim kayıtlarla Alâeddin Bey’i keşfetti. İdraki, onun sanatının büyüklüğünü anlamaya yetmeyenlere karşı Alâeddin Bey’i göğsümü siper ederek savundum. Onun buna ihtiyacı yoktu. Bu, benim için şereftir.
Sonradan nazariyatla da uğraşmaya başladım. Geleneğin temsilcisi üstadlarımızın öğrencilerine kılı kırk yararak öğretmeye çalıştığı perdelerin çoğunun Abdülkadir Töre-Ekrem Karadeniz nazariyatında adıyla sanıyla, işaretiyle mevcut olduğunu fark ettim. Türk musikisine akraba geleneklerle yakınlaşmam sayesinde Töre-Karadeniz’de olmayan birkaç perde daha keşfettim. Bunlar Rauf Yektâ-Arel-Ezgi nazariyatında olmadığından unutulmaya yüz tutmuştu. Tanburî Cemil Bey’den, Hafız Sami’den, Ruşen Kam’dan, Münir Bey’den, Niyazi Sayın’dan Türk musikisinin karakteristik perdelerine örnekler derledim. Bir klasörde, her perde için 10-15 saniyelik kayıt parçaları topladım. Bu klasörde en çok rastlanan isimlerden biri de Alâeddin Bey’inkidir.
Abdülkadir Merâgî’ye atfedilen Kâr-ı Muhteşem’i, Receb Çelebi’nin Rast Ağır-semâî’sini (Çekmiş yüzüne nikab-ı işve), İsmail Dede’nin Ferah-fezâ Murabba’ını (Ey kaş-ı keman, tîr-i müjen cânıma geçti) ve Ağır-semâî’sini (Bir dilber-i nâdîde, bir kamet-i müstesna), Sadullah Ağa’nın Muhayyer Ağır-semâîsi’ni (Hâl-i siyehi gerden-i nâzik-terindedir), Hacı Ârif Bey’in muhayyer şarkısını (Humârı yok bozulmaz meclisi meyhâne-i aşkın), Sadi Işılay’ın dügâh şarkısını (Gel son nefesten evvel hastana derman getir), Selahattin Pınar’ın hicazkâr şarkısını (Gönül derdi çekenleri/Gizlice yaş dökenleri), Selahattin Pınar’ın nihavend şarkısını (Sana gizli bir diyeceğim var yakın gel), Zeki Ârif Ataergin’in ısfahan şarkısını (Gönlümü cânâne verdim, oldu cânânım benim), Sadettin Kaynak’ın ısfahan şarkısını (Fâriğ olmam eylesen yüz bin cefâ sevdim seni) dinleyince anladım ki, kayıttan meşk ile bu mertebelere gelinemez. O, kendi zamanının üstadlarından, türlü fedakârlık ve ferâgatlerle yıllarca geleneksel tarzda eserler meşk ettiği için bu mertebeye ulaşmıştır. Allah’ın kendisine bahşettiği istisnaî sadâ ve kabiliyetin de bunda büyük payı var elbette.
Peşrevden semâîye, murabbadan türküye kadar pek çok türde değerli eserler besteleyen üstadın geniş kitleleri memnun edecek şarkılar ve fanteziler de yapması, kendini, hep bu musikinin bir mücahidi gibi görmüş olmasına bağlanabilir.
Çok yakın bir zamanda, bir arkadaşımın, Erol Armutlu’nun verdiği bir kasetten çıkan bir şarkısını dinleyince, ölçüsü hiçbir kelimeye emanet edilemeyecek bir hayranlık doldurdu içimi. Bir hüzzam şarkı: Aşkınla yanıp geçti gönül her hevesinden. Yalnız onun değil, bütün 20. yüzyıl bestekârlarının yaptığı en güzel şarkılardan biri. Ya o okuyuş! Ya o ses! Tahminimce 1960’larda, sesinin ve okuyuşunun kemal noktasında olduğu dönemde yapılmış bir kayıt. Günlerce yalnız bu şarkıyı dinledim. Günlerce herkese bu kaydı dinlettim. Sayısız kişiye internet aracılığıyla bu kaydı hediye ettim. Şunları söyleyerek: “Bu şarkı bir külliyâta denk, bütün bir kariyere bedel.”
Allah’ın ne talihli kuluymuşum! Yıllarca İstanbul Radyosu’nda kâh onun solo programlarında eşlikçiler arasında bulundum, kâh onun yönettiği Klasik Erkekler Topluluğu’nun sazları arasında. Zaman zaman Radyo dışında da beraberliklerimiz oldu. Eskişehir’e giderken konakladığımız bir lokantada Yorgo Bacanos’un Rum şivesini taklit ederek anlattığı yelek hikâyesini unutamam.
Bezmârâ’nın ilk konseri için davetiyesini verince, yazılanlara göz attı ve “Şeştâr da var mı?” diye sordu. Utanarak “Yok ama olacak inşallah” cevabını verdim. Bu sözümü, bazı bilgi eksiklikleri yüzünden henüz yerine getiremedim. Üstadıma duyduğum minnet borcumu, bir gün Bezmârâ’nın sazları arasına şeştâr da katılınca bir nebze ödemiş olacağım.
Kalitesizliğin ve seviyesizliğin hâkim olduğu bir dönemde bile imrenilecek iltifatlara ve imtiyazlara mazhar oldu. Gerçekte o çok daha fazlasını da hak etti.
Rahle-i tedrisinden çok öğrenci geçti, ama onun halefi olabilecek biri çıkmadı içlerinden. Bu onun kusuru değil. Bütün istisnaî insanların kaderidir bu: Arkalarında doldurulmaz bir boşluk bırakırlar.
Fikret KARAKAYA
Dost’a Şiir
A llahın yarattığı ender kuldur,
L al görünür, söyliyen bülbüldür.
A ma gönülleri nurlandırır nağmeleri,
E debiyle anlatır, dünya “gözünde puldur”
D aim durur Hak’kın divanında
D uyurur bizlere; sanat nizamında,
İ nletir gönülleri, bestelerin ucu Allahında,
N ur kıvılcımları yansır, dinliyenin kulağına.
Y aradan özenmiş O’ nu yaratırken
A la etmiş başını, donatmış gönderirken,
V uslatını yapmıştır bu aleme gelmeden.
A yteni “Havva” sı olmuş, sever gönülden,
Ş avkını vurur yüzüne, bakarken gözünden
Ç aldırır sazları, notaları yaşamından,
A llah’ın aynalarındandır bu KAMİL İNSAN.
Gülden DERAN
Alaeddin Yavaşca
Türk Musikisi'ne hizmet etmeye çalışan bir ses sanatçısı olarak en büyük şansımın, yirmi yıla yaklaşan bir süredir Alaeddin Yavaşca Hoca’nın çok yakınında, dizinin dibinde olabilmektir diye düşünüyorum. Hem o kadar yakınında ki, sadece bir telefonluk mesafe. Zaman zaman tereddütte olduğumuz eserler ve icrası için bir telefon konuşması, hatta bize doğruyu verebilmek için eseri o şartlarda okuduğu zamanlar unutamayacağım hatıralarım arasındadır.
Hoca’nın Musikideki özelliklerini anlatmak bana düşmez ama, çoğu zaman kendisini dinlerken; ritm anlayışı,kritik nağmelere sesiyle hayat verme, gırtlağını kullanmadaki tarifsiz üstünlüğü; harika bir süzme bala batırılan bir kaşığın baldan çıkarkenki altın sarısı rengi ve süzülüp dökülüşü kadar gönül açıcı gelir bana. Özellikle büyük formdaki “Klasik Dönem” bestekarlarının eserleri ile; O'nun ses icracılığının kayıtsız ve şartsız sınırları içerisinde olduğunu yaşayarak gözlediğim, “Zeki Arif Ataergin ve Sadettin Kaynak” eserlerinden denizde damla misali bir şeyler yapabiliyorsam, Değerli Hocamın bizlere kattıkları ile olmuştur diyorum. Yürekten temennim, çok uzun yıllar varlığıyla başımızda olmasıdır.
TSM Ses Sanatçısı
Güler BASU ŞEN
01.03.2008
ANKARA
TÜRK MÜZİĞİNİN DUAYENİ DR. ALAEDDİN YAVAŞCA
Türk San'at Musikimizin en değerli bestekar,icrakar,güftekar ve hocalarından olan Dr. Alaeddin Yavaşca, aynı zamanda tıp dünyamızın da önemli simalarından birisidir. Bir doktor olarak, insanın maddi varlığına şifalar sunduğu gibi, güzel san'atların en güzel dalı olan musikide hizmetkardır. Seviyeli ve başarılı bir hekim olduğu kadar, mükemmel bir icracı ve bestekardır.
Besteleri eşsiz birer sanat anıtıdır. Sağlam musiki bilgisini, pınar pınar kaynayan ilahi ilhamlarla birleştirilmiş, gönlünde hapsedemediği hassasiyetini ve duygularını nota kalıplarına dökmüş, onları ilahi nağmelerin benzersiz motifleri ile tezyin etmiş ve en güzel birer armağan olarak musiki aşıklarına sunmuştur.
Musikimizin hemen hemen her formunda çok değerli eserler vermiş, en büyük müzik formu olan Mevlevi ayininden tutun da peşrev, beste, ağır semai, yüzük semai, saz semaisi, klasik ve neo klasik formda şarkılara, medhalden, çocuk şarkılarına kadar hemen her türden eserler besteleyerek bu sahadaki derinliğini belgelemiştir.
Alaeddin Yavaşca, bestekarlığının yanında iyi de bir güfte yazarıdır. "Boğaziçi şen gönüller yatağı / Her köşesi aşıkların otağı" beyitiyle başlayan ve dillerden düşmeyen Hicaz bestesinin güftesi de kendisine ait olduğu gibi, yine çok tutulan " Gülen gözlerinin manası derin / Gönlümün tahtıdır sevdiğim yerin" adlı Hüseyni şarkısının ve Mahur Kilis Destane adını verdiği bestesinin "Kilisimin bağları / Kekik kokan dağları" diye başlayan ve " Tarihten ses getiren / Büyük camilerdedir" beyitini ihtiva eden güftesi de kendine aittir. Bu ikinci beyitteki ruh, onun bestelerindeki ilahi akışarın, manevi motiflerin ve halkımız arasında bu denli tutulmasının ve sevilip sayılmasının gerçek yüzünü yansıtmaktadır.
Alaeddin Yavaşca'nın bestekarlığı kadar, hatta ondan daha da öne çıkan meziyeti, onun benzersiz bir icrakar oluşudur. Alaeddin Yavaşca, fevkalade bir tavır estetiğine sahiptir. O bir eseri okurken, insanın ruhunu kanatlandıran cennet güzellikleri arasında gezindiren bir esinti yelpazeler dinleyenin gönlünü. O böyle bir lezzeti yudum yudum tattırırken eserin özüne de bağlı kalan eşsiz virtüözlerdendir. Allah vergisi kadife gibi yumuşak, billur gibi net, ipek gibi bir ses lezzetine sahiptir.
Bir gün merhum Saadeddin Heper hocamız, bir sohbet esnasında: "Alaeddin Yavaşca ile Bekir Sıtkı Sezgin perdeleri çok sağlam basıyorlar, onlarda detone yoktur" demişti. Büyük üstad Saadeddin Heper hocamız, en çok, talebesi merhum Kani Karaca ile Alaeddin Yavaşca'yı beğenir ve takdir ederdi.
Alaeddin Yavaşca, Bugün Türk Musikisi'nin nazarıyatında ve icrasında söz sahibi ve müracaat mercii olan duayenlerden birisi değil, birincisidir. 50 yılı aşkın bir süredir performansını koruyabilen, aynı lezzeti tattırabilen uzun soluklu, nadir sanatçıların başta gelenidir.
Hacı Cemil Efendi ile Enver Hanım'ın çocukları olarak 1926 Mart'ında Kilis'de dünyaya gelen, bugün bir asra merdiven dayamış ömrü ile Alaeddin Yavaşca'yı milletimiz, sevgisi ve saygısı ile onurlandırmıştır. O, Türk musikisinin gerçek değerini bilenlerin gönlünde gerçek değerini bulmuş ve ölümsüzleşmiştir.
Saygıdeğer hocamıza, kalan ömründe, olgunluk meyveleri olacak yeni yeni eserler vermesini bekler, nice yıllara sağlık ve mutluluk dolu, iman selameti ile ziynetlenmiş hayırlı ve uzun ömürler dilerim.
H. Amir ATEŞ -26 Şubat 2008
Saygıdeğer Alaeddin Yavaşca; ses sanatçılığı, koro şefliği hocalığının yanı sıra bestekarlık sahasında da üstün musiki zevkini, üslubunu ve sağlam emeller dayandırılmış yüksek seviyedeki sanat anlayışıyla hem geleneğe bağlı aynı zamanda da yenilikçi bir anlayış benimsemiştir. Alaeddin Yavaşca birbirinden güzel, sanat ağırlığı olan her makamda ve formda bestelediği eserlerin yanı sıra günümüzün ruhunu ve duygusunu taşıyan nağmelerle dolu şarkıları Türk müziği repertuarına kazandırmıştır.
Ayin-i Şeriften çocuk şarkılarına kadar uzanan geniş bir bestecilik anlayışıyla Türk Musikisi repertuarında en fazla eseri yer alan bestekarlardan birisidir.
Alaeddin Yavaşca Türk Musikisinin her dalında hizmet vermiş ve hepsinde üstün başarılar sağlamış bestekar olmakla birlikte o gerçek bir entelektüeldir.
Ses sanatçısı olarak icrasındaki üslubu ve tarzı bizler gibi sanatçılar üzerinde büyük tesir yaratmış ve örnek teşkil etmiştir.
Aslında Alaeddin Yavaşca tanışıklığım radyodaki Türk Müziği yayınları vasıtasıyla lise yıllarında İzmit Musiki Cemiyetinde musiki hayatına ilk adım attığım dönemlerde başlamıştı. O yıllarda dernekteki koro çalışmalarının yanı sıra benim için en önemli kaynak ve öğrenme aracı radyodaki Türk Müziği yayınlarını dinleyerek şarkı söyleme şeklindeydi.
Radyo 1 yayınları daha güncel şarkılara yer verirdi. Radyo 2 ise daha klasik eserlerin yayınlandığı bir T.R.T. Radyosu olarak bizler için bulunmaz bir kaynaktı. O yaşlarda beni daha çok cezbeden Radyo 2’nin daha az bilinen ve klasik eserlere yer vermesiydi. Hatta solo şarkılar yapılan yayın saatlerini ezberlemiş, aynı zamanda bu icraların kaydını da yapmaktaydım. Bu kaydettiğim şarkıları defalarca dinleyerek ezberliyor ve şarkı dağarcığımı geliştiriyordum. İşte bu yayınlarda en çok yer verilen ve beni de en çok etkileyen sanatçılardan bayanlardan Meral Uğurlu erkek seslerden Bekir Sıtkı Sezgin ve Alaeddin Yavaşca idi. Zaten tanıdığım musikişinasların ve hocalarımızın da bize dinlemek için önerdikleri sanatçılar arasında bu üç isim daima en başta ismi geçen icracılardır.
Birçok önemli eseri, edindiğim Alaeddin Yavaşca kayıtlarından dinleyerek şarkı hafızamı geliştirdiğim bir gerçektir.
T.R.T. Sanatçısı olduktan sonra, hocamızın koro şefi olarak görev aldığı birisi radyo, diğeri de TV programında kendisiyle çalışma şansım oldu ve 1999 yılında katıldığım koro şefliği sınavında imtihan heyetinde jüri üyesi olarak bulunması ve bu sınavda başarılı bulunarak, koro şefi olup halen görev yapmam benim için büyük bir onur.
Yeni albümümde değerli bestekar Alaeddin Yavaşca’nında iki eserine yer vermek istedim. Telefonla yaptığım görüşmede hem eşi hem kendileri bu konuda bana gönüllerini açtılar. Değerli hocam albüme almak istediğim eserleri bana hediye etti. Daha sonra da hocamıza bir nezaket ziyaretinde bulunmak için İstanbul’a geldim.
21 Eylül 2008 tarihinde izniyle ve değerli eşleri Ayten Yavaşca hanımın hoşgörüsüyle evlerinde ziyaret etme teklifimiz kabul ettiler. Bu benim için büyük bir heyecandı. Çünkü Türk musikisinin yaşayan en önemli ismiyle karşılıklı oturuyorduk. Çok sıcak, içten ve sevgi doluydu. Onunla sohbet etmek geçmişteki anılarını kısa bir sürede olsa dinlemenin büyük bir keyif olduğunu söylemeliyim. Güzel ve özenli Türkçesiyle birlikte konuşma, sesindeki o asaleti ve babacan tavrı inanılmaz etkileyiciydi.
Uzun yıllar sonra bir insanın karşısında böylesine heyecanlanmamıştım.
Sohbetimiz sırasında hocamızla ilk defa bu kadar olmak, sohbet etme şansımı yakaladığımı ifade ettiğimde, Sayın Hocam bunu üzerine “Hasan oğlumla artık baba-oğul olduk “diyerek bana değerli bir armağan hediye etti.
Sayın Hocam, oğlunuz olma şerefini bana bahşettiğiniz için size minnettarım, layık olmaya çalışacağım.
Hasan EYLEN
Alaeddin Yavaşca
Alaeddin Yavaşca Hoca’yı dört yüz elli sayfalık bir kitaba sığdıramayan ben! İki üç paragrafta ne söyleyebilirim ki…
Ama O’nun için söyleyeceklerimde, güfte şairi Selim Aru’nun şu bir iki cümlesi beni hep cezbetmiştir. “…Bazı insan Kız Kulesi gibidir. Tanımak için yanından vapurla şöyle bir geçmek kafi gelir. Bazı insan da Topkapı Sarayı’na benzer. İçerisine girersiniz, gezersiniz, gezersiniz, nihayet dehlizlerinde (koridor) kaybolursunuz…”
Ben işte o dehlizlerde kaybolanlardanım. Sevgili Hocamın bence başka hiçkimseye benzemeyen çok ayrıcalıklı bir özelliği de; yaşları ancak yüzyıllarla ifade edilebilen canciğer ahbaplarının, gönül dostlarının olmasıdır. Bu abide şahsiyetler, Hocamın ahiretten seçmiş olduğu yaranıdır.
Ayin-i şerifleri, karları, karçeleri, besteleri, semaileri, şarkıları, türküleri, köçekçeleri, saz eserlerini, paha biçilmez hazineler olarak musıkimize miras bırakan usta musıkişinaslardır bunlar:
Abdülkadir Meragiler, Itriler, Seyyit Nuhlar, III. Selimler, Şakir Ağalar, Dede Efendiler, Hacı Arif Beyler, Şevki Beyler, Lemi Atlılar, Selahaddin Pınarlar, Zeki Arifler, Sadeddin Kaynaklar gibi sıra dağlarımızdır.
Musıki tarihimizin her sayfasını göz kamaştıran ışıltıları ile aydınlatan bu ilahi nağmelerin sahipleri ile Alaeddin Yavaşca Hocamızın kıskanılacak muhabbetleri, o sesler kulaklarda kaldıkça sonsuza kadar gönül kubbemizin hoş sadaları olarak kalacaklardır.
Musıki sanatımızdaki unutulmazlığı ise bana hep Oscar Wilde’ın “Sanat taklidin başladığı yerde sona erer.” sözünü hatırlatır. Çünkü başlangıcından bu yana O, hep kendisidir.
Hasan Oral ŞEN
İlm-i şerif-i musiki sahibi bir hoca sanatkar ALAEDDİN YAVAŞCA
Geleneksel kültür mozaiğimizin nesilden nesil’e aktarılması için önemli bazı unsurların kaybolmadan gelecek kuşaklara nakli bir millet için hayati önem taşır. Bizi biz yapan gelenek, görenek ve kültür öğelerimizi karşıdan baktığımızda bir mozaik olarak ele alırsak, bu mozaiğin bir parçasının da klasik sanatlarımız içersinde yer alan Klasik Türk Musikimiz olduğunu görürüz. Klasik Türk musikisi, adeta milletimize ait bir cevherdir. Asırlardır sanatsal estetiğinden, zarafetinden hiçbir şey kaybetmeden bugüne gelen musiki kültürümüzden bahsedecek olursak: tabiri caizse karşımıza bir kültür köprüsü çıkıyor. Prof. Dr. Sayın hocam Alaeddin Yavaşca bence son dönem içersinde musikimizde bir kültür köprüsü olmuş en önemli müzik adamlarımızdandır. Musikiyi kendisinden öğrendiğim tabiriyle “ilm-i şerif-i musiki” anlayışıyla tahsil ve temsil eden hocam; idealist bir sanatkar olarak yıllar boyu bu misyona özveriyle hizmet etmiştir.
Kendisinin musikimize kazandırmış olduğu değerler elbette bir sayfalık bir metinle anlatılamaz. Fakat şöyle kabaca bakacak olursak en önce önümüze ses icracılığı ve yorumculuğu çıkar. Klasik ve Neoklasik eserleri gereken üslupla, üstün ve temiz perde baskılarıyla ve en önemlisi eserlere ruh katan bir tavırla icrası; bunun yanı sıra bir sanatkar olarak düzgün repertuar seçimi kendisini diğer sanatkarlardan ayıran en özelliği olmuştur. Daha sonra bestekarlığı ile klasik musikimize katkılarından bahsedecek olursak doğrusu bu sahada da çok mahir olduğunu görürüz. Klasik üsluba sadık olarak bestelemiş olduğu eserlerinin yanı sıra aynı oranda da yenilik içeren düzgün beste örnekleriyle musikimize önemli eserler kazandırmış sayın Yavaşca’nın, şarkı bestekarlığına kazandırdığı aranağmelerle de ayrı bir özellik katmış, baskın ses icracılığının yanında şarkılarda, sazendelere de aranağmeleriyle yeterince alan açmıştır.
Ayrıca hocalığı, fikir adamlığı ve şefliğiyle de musikimize ayrı ayrı değerler kazandırmıştır. Talebelerini, kendi hocalarından almış olduğu titiz eğitimle meşk sistemiyle eğitmiştir. Eski icra tarzını musikide tavır dediğimiz eserleri özel yorumlama şeklini; hocalarından aldığı şekliyle kendinde toplayıp musikimizin bugününe bu tavırları aktarmış kuvvetli ekol sahibi bir sanatçıdır. Şahsen iki sene kadar kendisinden birebir meşk etme şansına acizane olarak erişen ben, kendisiyle yapmış olduğum meşklerde önemli kazanımlar ve tecrübeler edindiğimi söyleyebilirim. Hocanın mükemmel icracılığı, titiz öğreticiliği, usta yorumculuğu ayrıca son derece nazik ve insancıl tavrı benim gibi bir müptediye bile bir sanatkarda bulunması gereken özellikleri öğretmiştir. Tabi bu özellikler onun şahsında bütün musikişinaslara örnektir. Türk musikisini fikri bazda da devlet kademelerinde empozesi ve savunması ve bu konudaki mücadelelerini 1976’da kurulan Türk Musikisi Devlet Konservatuarının kurucularından biri olarak perçinlemiştir. Tabi keşke musikimizi önemli mahfelerde sayın hocamız Alaeddin Yavaşca gibi önemli şahsiyetlerle savunabilsek. Kanaatimce bugünkü en büyük handikaplarımızdan biriside budur. Yıllardır musikimizi en üst düzeyde icracılığı ve mükemmel şahsiyetiyle temsil eden sayın hocam Alaeddin Yavaşca’ya bir evladı olarak biz musikişinasları ve toplumumuzu aydınlatabileceği sağlıklı ve uzun bir ömür niyaz ederim.
Saygılarımla
Hüseyin Kudsi SEZGİN
Sayın Alaeddin Yavaşca hayatımdaki dostluğu ile yıllarca beraber musıki yaptığım ve kendisiyle olan dostluğumla övündüğüm, musikimizin büyük imzalarından olup yıllarca birikimlerini, besteleriyle, sesiyle ve eğitimciliğiyle bu imzayı ölümsüzleştirmiş bir değerdir.
Kendisine nice sağlıklı seneler diliyorum.
Sevgiyle.
İnci ÇAYIRLI
“En büyük şansım Alaeddin Yavaşca ile aynı zaman diliminde, aynı topraklarda yaşamış ve aynı anda nefes almış olmaktır” desem, işte bir müzik sevdalısının duygusallığı diyeceksiniz. Ne yazık ki yanıldınız. Müzisyen Alaeddin Yavaşca'nın hükmünü zaten zaman verecek, hatta verdi bile.
Ben Doktor Alaeddin Yavaşca’yı anlatsam çok mu özel olur?
Yıl 1984. Dört yıllık bir evliliğin ardından bebek beklediğimi öğrendim. Bir arkadaşımın tavsiyesi ile gittiğim doktor hanım, yaşımın 35 olduğunu öğrenince gayet renksiz, ruhsuz ve sevgisiz bir ifade ile “Bu ilk çocuğunuz, zaten yaşınız da geçmiş, bu yüzden çok dikkatli olmalısınız. Üstelik normal doğum da yapamayacağınız için fazla yiyip içip kilo almayın” deyince "Aman yarabbi, ben ne yaptım da anneliğe kalkıştım" dedim. Bu hal üç ay devam etti. Her gittiğimde kilo aldığım için azarlanıyor, bu yüzden bebeğimi hiç sevemiyordum. Kulakları çınlasın bir gün Yurdagül Eroğlu’na durumdan söz edince “Sen niye Alaeddin beye gitmiyorsun?” dedi. Ben de bütün müzik camiasının onun hastası olduğunu, bu durumdan bunalmış olabileceğini söyledimse de içime bir kurt düştü. Bir kere o koskoca Alaeddin Yavaşca idi. İkincisi; mesafeliydi hatta az gülümsüyordu. (niye öyle gelirdi bilmem. Halbuki ne kadar güler yüzlüdür)Neyse uzatmayayım, sıkıla utana Alaeddin beye gittim. Tabii ilk muhatabım, güler yüzüyle Ayten Hanım olduğu için tedirginliğim geçtikten sonra hocanın odasına girdim ve o andan itibaren bebeğimi ve anneliği sevmeye başladım. Anne olmanın ne kadar güzel ve özel bir duygu olduğunu ilk o gün ve onun sayesinde anladım. Dilediğim gibi yedim, içtim gezdim, yaşadım ve o özel günlerin keyfini çıkardım. Üstelik önceki doktorun söylediklerine inat( büyük ihtimalle, hoca beni psikolojik olarak çok inandırdığı için)hiçbir tıbbi ve cerrahi müdahaleye gerek kalmadan ilk kızım Hande’yi kucağıma aldım. O altı ay bana Dr Alaeddin Yavaşca’yı değil insan Alaeddin Yavaşca’yı tanıttı.
Bana bebeğimi sevmeyi öğreten sevgili hocam, sanat gibi benmerkezci olmaya en müsait bir alanda, üstelik zirvesinde olanlarında çok seyrek rastlanan insan olma özelliğinizle de hep örnek oldunuz. Sağ olun, var olun.
İncila BERTUĞ - 21 Şubat 2008 Perşembe
Her aile, geçmişinden bugüne kadar, övünç duyabileceği bir aile ferdinin, soy ağacının bir yerinde olmasını ister. Bir paşa soyundan, bir sadrazam soyundan; kısaca, herkes tarafından tanınmış bir kişinin soyundan gelmiş olmak o ailenin gurur kaynağıdır.
Düşünün; öyle bir aile ki, Cihan İmparatoru, İstanbul Fatih’i Fatih Sultan Mehmed Han’ın Kaptan-ı Derya’sı Yavaşca Şahin Mehmed Ali Paşa’nın, Divan Şairi Yavaşcazade Sezai Efendi’nin, yine ailenin anne soyundan gelen cumhuriyet dönemi edebiyatçılarından Prof. Dr. Faruk Kadri TİMURTAŞ’ın olduğu bir aile... Hepsi nur içinde yatsın...Kim böyle bir aile geçmişi ile gurur duymaz ki?..
Ben ki, böyle bir aile geçmişi ile gurur duyarken, Türk Musıkisi’nin duayeni, benim için, kendi tabirimle “YAŞAYAN EFSANE” ve her zaman “EVLADI” olmaktan gurur duyduğum Prof. Dr. Alaeddin YAVAŞCA’nın yeğeni olmanın tarif edilmez onur ve mutluluğunu yaşıyorum.
Küçük yaşlarımdan itibaren O’nun bestelerini ezberlemek, O’nun isminin zikredildiği, eserlerinin okunduğu ortamlarda “O BENİM AMCAM” diye her seferinde içimde aynı gururu hissetmek; bunu hiç yaşamamış olanlar için bilmem nasıl tarif edilebilir?
Öyle bir değer ki; hem san’atçı kişiliği ile, hem hekimliği ile, hem de o çok özel, örnek şahsiyeti ile yalnız Türkiye’de değil dünyanın dörtbir yanında her zaman takdir kazanmıştır.
İnsanların, aile fertlerinden birinin takdir edildiğini bilmesi her zaman kendilerini mutlu kılar. Benim için ise, Yavaşca soyundan gelmek ve bu soyun en önemli fertlerinden biri olan amcam Alaeddin YAVAŞCA ile aynı havayı teneffüs etmek dünya hayatında yaşanabilecek en büyük gurur ve mutluluktur...
Allah seni başımızdan eksik etmesin...
16.02.2008
Evladın
M.Cemil YAVAŞCA
ŞİMDİDEN KLASİK OLMUŞ BESTELERİN YARATICISINI TANIMIŞ OLMAK BİR İMTİYAZDIR
Alaeddin Yavaşca bundan birkaç yüz yıl önce yaşamış olsaydı, bugün nasıl Tabi Mustafa Efendi’nin, Dede Efendi’nin veya Hacı Arif Bey’in besteleri ve yorum tarzları hakkında konuşup hayranlığımızı belirtiyorsak, Alaeddin Yavaşca hakkında da öyle konuşacaktık.
Alaeddin Yavaşca ile aynı zaman diliminde yaşamış olmak, onu tanımak ve onun bestelerini kendi sesinden dinleyebilmek, Türk müziği tutkunları için zaman ötesi bir piyangonun büyük ikramiyesinin size vurması gibidir.
Şimdiden klasik olmuş bestelerin yaratıcısının ve eşsiz bir yorumcunun sohbetini dinlemek, onun sesiyle müzik okyanuslarına yelken açmak, “talih” denilen olgunun ta kendisidir.
Benim açımdan bütün bunlardan öteye Alaeddin Yavaşca ile hemşeri olmak gibi bir övünç vesilesi daha var. Gaziantep’in (eskiden Kilis de Gaziantep sınırları içindeydi) insanlarının klasik Türk müziğine tutkunlukları bilinen bir gerçektir. Bir de bunun ötesinde
“Alaeddin Yavaşca’nın doğduğu kent” olmak gibi bir konumu da var Gaziantep’in.
Bu satırları yazarken, İPod’umun belleğindeki Yavaşca bestelerine girdim.
Onun kendi yorumu ile önce “Ne günah etse açılmaz iki gönlün arası”yı, sonra “Artık bu solan bahçede bülbüllere yer yok”u, arkasından “Ne bildin kıymetim”i dinledim.
Devam ettim dinlemeye…
Senden uzak günlerim zindan oluyor… Kimseyi böyle perişan etme Allahım yeter… Ağlar gezerim sahili… Ümitsiz bir aşka düştüm… Sarı mimozamsın sen benim… Boğaziçi şen gönüller yatağı…Başka söz söylemem aşktan yana…
Yahya Kemal Itri’nin bestelerinin gemiler geçmeyen bir ummanda çalındığını söyler.
Bu internet sitesi ile Yavaşca’nın besteleri de siber ummanda sonsuz yolculuklarına çıkıyorlar. Ama o besteler dudaklarımızdan kalplerimize dökülmeye devam edecekler bu alemde de.
Mehmet BARLAS
BABAM, BEN ve ALAEDDİN YAVAŞCA
Rahmetli babamın sayesinde çocukluğumu, Türk Musikisi’yle ilgili alabildiğine geniş malzemeyle dolu bir evde geçirdim; kitaplar, ansiklopediler, dergiler, plaklar ve resimler… En eski yıllara ait hatıralarımın ilk görüntülerini şu film şeridi oluşturdu: Günde en az 18 saat çalışan babam, ne kadar yorgun ve saat kaç olursa olsun, eve geldiği zaman, “Hacı Arif Bey” adını verdiği pikabına yerleştirdiği bir plağın eşliğinde, ya Yılmaz Öztuna’nın Türk Musikisi Ansiklopedisi’ni veya Türk Bestecileri Ansiklopedisi’ni, yahut da Mustafa Rona’nın 50 Yıllık Türk Musikisi adlı biyografik kitabını bilmem kaçıncı defa hatmederken uyuyakalırdı.
Babam, o kitapları defalarca okumakta ne bulurdu? Okuduğu biyografilerde bazı satırların altlarını niye çizerdi? Yıllar sonra dikkat ettim ki, o altı çizili satırlar, hayat maceralarından daha fazla etkilendiği kişilere ait biyografilerdeydi. Alaeddin Yavaşca ile ilgili sayfalarda ise altı çizilmemiş bir satır yok gibiydi.
Günün birinde bu merak beni de sardı. Babamın izlerinden yürüyerek başladığım okuma yolculuğum yaklaşık 40 yıldır hala devam ediyor. Alaeddin Yavaşca ile ilgili ilk hatıralarım, bu okumalarla başlar. Çeşitli dergi, kitap ve kupürlerdeki beyaz hekim önlüğüyle gülümseyen yüzünün zihnime yer edişi, okul öncesi yaşlarımda başlar. O kitaplarda “kanarya sevgisi”nden, “Talimhane’deki muayenehanesinden”, “Üniversite Korosu’ndaki musiki macerasından” bahsedilen Alaeddin Yavaşca, çocuk dünyamda yer eden kahramanlardan biri olmuştu; tıpkı babamın kahramanlarından biri olduğu gibi.
Çocukluğuma ait ses dünyasının dekorlarından birini, babamın dinlemekten hiç bıkmadığı, bu vesileyle dinleye dinleye benim de ezberlediğim birçok plağın arasındaki Alaeddin Yavaşca’nın plakları oluşturdu. Bu plaklar sayesinde Alaeddin Yavaşca, yüzünü hiç görmememe rağmen sanki evimizin içinden biri gibi yakınımdaydı. Hissederdim ki, sanki bir gün karşılaşacak ve uzun süre ayrı kalmış akrabalarmış gibi, ünsiyetimiz kuvvetli bir geçmiş temeli üzerinde devam edecekti.
Yıllar sonra bir gün, 1981’de, üniversite öğrenimi için Bafra’dan İstanbul’a geldim. Bir zamanlar onun da içinde yer aldığı Üniversite Korosu’na katıldım. Bunu babama büyük bir heyecanla bildirmiştim. “Alaeddin Yavaşca’nın da şarkı söylediği Üniversite Korosu” diye vurguladığımda, babamın sesinde beliren sevinç tonunu hiç unutamam.
Ama kıymetli hocamı kanlı canlı haliyle ilk defa görebilmek için yedi yıl kadar daha beklemem gerekecekti. Onu ilk defa yakından, 1988 yılının Şubat ayında, Zincirlikuyu Mezarlığı’nda, Cevdet Çağla’nın cenaze merasiminde gördüm. O sıralar galiba başhekimlik görevinden dolayı olsa gerek, siyah bir makam arabasından inmişti. Hafızamdaki ilk canlı fotoğrafı o arabadan inişi, şık paltosu ve fötr şapkasıyla son derece üzgün bir ifadeyle cemaate karışmasıydı.
Zamanla hiç hesaplamadığım bir şey oldu ve amatör bir hevesle ilgilendiğim müzik, mesleğim haline geldi. Böylece Hoca ile meslekdaş dahi olduk ve yollarımız kesişti. Çeşitli TV’lerde yaptığım birçok programa davet ettiğim “kahramanımla” birlikte şarkı bile söyledim! Bu manzarayı, maalesef ki henüz 45’indeyken kaybettiğim babam dünya gözüyle göremedi. Bundan duyduğum üzüntüyü, bulunduğu alemden hissetmiş olacağına dair inancın verdiği teselli biraz olsun hafifletebildi.
Bu kadarla kalmadı. Önce babamı, sonra da beni derinden etkileyen Alaeddin Bey’in sanat hayatıyla ilgili en geniş sesli yayını gerçekleştirme şansı bir gün elime geçiverdi. Ki, bütün meslek hayatım boyunca yapabilmeyi hayal ettiğim birkaç önemli “gerçek iş”ten biriydi. “Dünden Bugüne Alaeddin Yavaşca” adlı külliyat… ‘Eski Devir Bahçeleri’, ‘Şarkın Rüzgarları’, ‘Bir Meş’aledir’ ve ‘Aldığını Vermek’ adlarını taşıyan 4 CD’den ve bir kitaptan oluşan büyük bir arşiv çalışması… Birincisinde klasik formlarda eserleri; ikincisinde klasik dönem şarkılarını; üçüncüsünde kendilerinden meşk ettiği hocalarının eserlerini ve sonuncusunda da kendi bestelerini seslendirdiği; yani “Bütün sanat cepheleriyle Alaeddin Yavaşca” diyebileceğimiz dev bir yayın…
Türk Kültürüne Hizmet Vakfı adına gerçekleştirdiğim bu çok önemli yayından bir süre önce ise, Kilis Vakfı adına başka bir yayın gerçekleştirmiş ve Hoca hakkında, 2 CD, 1 VCD ve 1 kitaptan oluşan başka bir külliyatı yayınlamıştım. En son olarak ise Türk Musikisi Vakfı adına yayınladığım “2001 Yılında Alaeddin Yavaşca / Enginde Yavaş Yavaş” adlı albümle, Alaeddin Yavaşca ismine ait bütün önemli sesli yayınlarda bir katkım bulunmuş olduğu sonucuyla büyük bir bahtiyarlık duyuyorum. Sanıyorum ki musiki yolculuğumda başka hiçbir şey yapmamış olsaydım dahi, sadece bu yüzakı yayınlar, günün birinde “Ben bu musiki için ne yaptım?” hesaplaşmasına yeter de artardı.
Maalesef ki yüzyüze hiç öğrencisi olamadım. Ama sesiyle, tavrıyla, duruşuyla, yazdıklarıyla, anlattıklarıyla ve yıllar içinde elde ettiğim yüzlerce ses kaydıyla, o hiç farkında olmasa da hep öğrencisiydim. Geride bıraktığı her ayak izi, yolumu bulmamda en önemli kılavuzlarım oldu. Kendi hayatım ve dünyam, Hoca gibi üstadların hayattaki büyük formasyonlarına iyi bir örnek teşkil eder. Kimbilir benim gibi kaç kişiyi yetiştirmişlerdir ama farkında değildirler. Bir arı gibi… Arı bal yapar ama o baldan kimin yiyeceğini bilmez. O sadece yaradılışının gayesine uygun olarak üretir. Alaeddin Yavaşca gibiler de öyle değil midir? Hatta koca bir ömür boyu, babam gibi birilerinin hayatlarına tesir ettiklerinin farkında olmazlar. Babam gibiler şanssızdırlar; zira hayatlarını derinden etkileyen kahramanlarıyla bir kere bile yüzyüze gelemeden göçüp giderler.
Benim ne kadar şanslı olduğum ise işte bu noktada ortaya çıkıyor: Sevgili hocamla tanıştım. Elini öptüm. Sevgisini kazandığımı hissettim. Bir rüyanın gerçekleşmesi gibi, beraber şarkı dahi söyledim. Saatlerce konuşturdum ve anlattıklarını kaydederek ciddi bir sözlü tarih çalışması yaptım. Ve sanat hayatının en geniş çaplı sesli yayınlarında, ne mutlu ki, önemli bir katkım oldu.
Daha ne olsun? Bu onur, babamın şanssızlığını bile izale etmeye yetiyor ve ruhunu şad ediyor aslında.
Sağolun ve varolun sevgili hocam. Sayenizde, babamın bana, sırf sizinle kesişen yolumuzu kastederek, “İyi ki geride senin gibi bir evlat bıraktım” diyen sesini ve sevgisini, onu kaybettiğim 21 yıldan beri her an yüreğimin derinlerinde en canlı şekilde duyuyorum. Çünkü ortak noktamız sizsiniz.
Biliyor muydunuz?
Mehmet GÜNTEKİN
Kıymetli Büyüğüm Alaeddin Yavaşca Hocam’ı müziğimizin içinde biri olarak anlatmak pek güçtür. Kültürümüzün önemli bir unsuru olan musikimize birşeyler katmak, geleceğe taşımak ve yaratmak için dünyaya gelmiş özel insanlardan biridir, gerçek sanatkardır.
Türk insanı, musikiyle uğraşan herkes onun eserleri önünde saygı ve hayranlık duymaktadır. Bu hayranlık ve saygı; dünya var oldukça zevkler, anlayışlar ve kuşaklar değişse bile duyulacaktır. Hocam’a, muhterem eşleri Ayten Hanımefendi’yle daha nice sağlıklı, mutlu yıllar diler, ellerinden öperim.
Münip UTANDI
Prof. Dr. Alaeddin Yavaşca Klasik Türk Müziği dünyasında zirveye gelmiş nadir sanatkarlarımızdan birisidir.
Hacimli ve etkileyici ses güzelliğinin yanı sıra perde baskılarına hakimiyeti, kıvrak hançeresi,estetik anlayışı,usülleri kullanım ustalığı, klasik formların inceliklerini belirtmekteki mahareti ile kendine özgü bir ekol yaratmayı başararak Türk Müziği aleminde müstesna bir yer almıştır.
Tanrı vergisi sanatkarlık meziyetlerinin yanında çok geniş musiki bilgisi, zengin repertuvarı onun en önemli özellikleridir.
Üstat Alaeddin Yavaşca seçkin icrakarlığının yanısıra bestekarlığını da ortaya koyarak Türk Musikisinin klasik ve neo klasik formlarında gönül teli titreten kalıcı eserler bestelemiştir.
İcrakarlığına bestekarlık hünerinde ekleyerek haklı bir efsane isim olmuştur.
Necdet YAŞAR
"İyi bir hekim, iyi bir idareci, büyük bir besteci ve solist, mütavazi ve esprili bir dost olma hasletlerini kişiliğinde toplamış hocama sevgi, saygı ve hayranlığımı ifade etmek için kelimeler yetersiz; dilerim daha uzun yıllar hocamız ile beraber oluruz."
Nesrin KÖRÜKÇÜ
Alaeddin Yavaşca,
İçinde yaşadığımız yüzyılın:
Dede Efendi’si, Hacı Arif Bey’i, Zeki Arif Ataergin’i, Sadeddin Kaynak’ı…
İçinde yaşadığımız yüzyılın:
Bestekar, ses san’atkarı, Hoca ve Koro Şefi olarak yukarıda zikrettiğim Türk musikisinin deha isimlerini ilm-i şahsında ve ilm-i musikisinde cem’ eden saygıdeğer hocamı tavsif edebilmek sadece benim için değil onu tanıyan her musikişinas için kelimelerle, satırlarla ve ciltlerle gayr-i kabildir.
1960’lı yıllarda ve halen, dillerden düşmeyen Hicaz şarkıları, çocuk ve gençlik yıllarıma öyle derin nakşolunmuştur ki kendisini tanıdıktan sonra bu eserleri bizzat dinlemek ona refakat etmek, yönettiği korolarda çalmak ve aynı kurumda birlikte hocalık yapmış olmak benim için ayrı bir gurur kaynağıdır.
Zeki Arif Ataergin’in eserlerini, ondan dinlememiş olmak büyük bir kayıptır ki, çok şükür Tümay Üçok hanımefendinin tertip ettiği özel meclislerde bu eserleri kendisinden dinlemek ve kayıtlarını arşivlerimizde bir hazine gibi saklayabilmek mutluluğunu yaşadık.
Her biri bir inci gibi işlenmiş Karlarının, Klasik Takımlarının, Şarkılarının ve Peşrevlerinin, asırlarca yaşayacağına, sesinin ve icra’sının dünya durdukça var olacağına ve öğrencilerinin onu, hayatlarının sonuna kadar unutmayacağına kesin olarak inandığım Devlet Sanatçısı Profesör Dr. Alaeddin Yavaşça’nın bir yönünü de bu yazımda mutlaka arz etmek isterim.
Derslerinde son derece ciddi ve disiplinli olan hocamız, özel meclislerinde o kadar şen, o kadar rahat ve o kadar esprilidir ki onu tanımakta zorluk çekersiniz. Nasıl mı?
Öyle bir yaşanmış hikaye anlatır ki hem gülersiniz hem ağlarsınız hem de büyük bir ders alırsınız, mesela:
Onun tatlı sohbetinden; güftesi Rahmi Duman’a ait olan “Kimseyi böyle perişan etme Allah’ım yeter” mısra’ıyla başlayan şarkının hikayesini baştan sona kadar dinlemek böyle bir keyfiyettir.
Ya da:
Vasfi Rıza Zobu ve Bedia Muvahhit’in bir Anadolu turnesi hikayesini veya merhum babasının tatlıya olan düşkünlüğünü ya da Yesari Asım Arsoy’un Haseki Hastane’sine gelip kendisine şarkı meşk etmesini ondan dinleyememiş olmak çok büyük bir kayıptır.
Hayatını paylaştığı her şeyini onunla yaşadığı ve onsuz bir adım bile atmadığı Ayten Yavaşca, onun sadece zevcesi değil, beraber nefes aldığı bir can dostudur. Bu yaşanmış hikayeler anlatılırken, onun yerinde hatırlatmaları ile hocanın sohbetleri daha da doyumsuz bir kıvama gelir.
Kaç klasik şarkıya aranağme yaptığını sadece müzik araştırmacıları bilirler. Çünkü hiç birinin notasının altına tevazuundan dolayı imzasını atmamıştır.
Klasik repertuarımızın kaç eserini seslendirmiştir:
Bilinen sayı sadece, on kadar profesyonelce gerçekleşen CD’dir.
Fakat, babasını ve annesini çok yakından tanıdığı udi ve bestekar Sinan Sipahi üstadın bütün san’at hayatı boyunca icra ettiği eserleri bir kuyumcu titizliği ile öyle bir araya getirmiştir ki, bunların tamamı 200 adet CD ye ancak sığabilmiştir… Yani binlerce Beste, Ağır Semai, Yürük Semai, Şarkı, Türkü, Köçekçe…
İşte Türk musikisine hizmet, işte Alaeddin Yavaşca…
Bugün onu tanımak şerefine nail olanlar yarın torunlarına bunu anlatabilmekle gurur duyacaklardır.
Osman Nuri ÖZPEKEL
Doktor Alaeddin Yavaşca’dan şarkılar…. bu anons içime o kadar işlemiştir ki. Çoçukluğumdan aklımda kalan önemli bir anımsamadır diyebilirim bu anons.
O zamanlar tek iletişim aracı radyo ve bu anonsu duyduğum zaman hem çok mutlu oluyorum, hem de dikkatle dinlemeye koyuluyorum. Alaeddin hocanın billur gibi sesi ve besteleri bende öylesine yer etmiş ki : Büyüyünce ne olacaksın? sorusuna benden yanıt : Şarkıcı doktor olacağım.
Yıllar geçip tıp mesleğiyle tanışıp birde musiki ile uğraşmaya başlayınca çocukluğumun idolü Alaeddin Yavaşca’nın beni ne ölçüde etkilediğini ve yaşamıma yön verdiğini fark ettim.
1990’lı yıllarda İstanbul Tıp Fakültesi konferans salonunda “Özürlüler ve Sakatlar Derneği” yararına verdiğim bir konsere hocamı da davet ettim. Bu, hocayla gerçek anlamda ilk tanışmamızdı. Böyle bir usta ve üstelik benim için idol olan birinin karşısında heyecanım ikiye katlanmıştı. Konser sonrası beğenilerini ifade ettiklerinde çok mutlu olmuştum.
Profesör Doktor Alaeddin Yavaşca hocamla sonraları çok yakın bir dostluk oluştu aramızda ve bir süre önce de branşıma ait bir rahatsızlığının giderilmesine vesile olmanın mutluluğunu ve gururunu da yaşadım.
Musiki dünyasının ve tıp dünyasının saygın, müstesna insanı Prof. Dr. Alaeddin Yavaşca hocama ve ailesine daha uzun ve sağlıklı yıllar diler, saygılar sunarım.
Prof. Dr. Ali Rıza KURAL
Prof. Dr. Alaeddin Yavaşça ile Haseki Hastanesi’nde başlayan dostluğumuz bana gerçek bir beyefendi ve çok değerli bir doktoru kazandırdı. Güler yüzlü, güzel sesli ve herkesin yardımına koşan ve her türlü güzellikleri ve sorunları paylaşmasını bilen çok iyi bir insan bir beyefendidir. Sayısız beraberliklerimiz olmuş daima kendisinden sevgi, dostluk, ve yardımseverlik görmüşümdür.
Yıllar sonra Bizim Lösemili Çocuklar Vakfı’nın kurmuş olduğu Haliç Üniversitesi'nin Konservatuvar bölümünde görev alarak üniversitemize şeref vermiştir. Kendisi öğrencilerimizi bütün özellikleriyle aydınlatmaya devam etmektedir. Ülkemizin nadir yetiştirdiği evlatlarından, hekimlerinden ve musiki üstatlarından biridir. Alaeddin Hocamın soyadının Yavaşça olması da pek nüktelidir çünkü kendisi gerçek bir pir ve üstattır.
Sevgili Alaeddin seni çok seviyorum. Tüm Türkiye tüm sanat dünyası seninle gurur duyuyor. Dualarımız ve en güzel temennilerimiz seninle . İyi ki varsın kardeşim.
Prof. Dr. Gündüz GEDİKOĞLU
Haliç Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı&
Bizim Lösemili Çocuklar Vakfı Başkanı
Sevgili Hocamız Alaeddin YAVAŞCA, Kadın Doğum Uzmanı bir tıp doktoru olarak nice kutsal varlığın dünyaya gelmesine yardımcı olmuş, onlara hayat vermiş, o insanlara sanatçı kimliğiyle, harika besteleriyle bir ruh kazandırmış, hem sanatçı hem de müstesna kişiliğiyle yetiştirdiği kişilere müzik ve tıp alanında katkıda bulunmuştur. İnsanı insan yapan kutsal değerleri bünyesinde barındıran ve bunları muhteşem kişiliğiyle birleştirip insanlara sunan çok ender insanlar vardır. Sevgili büyüğümüz, hocamız işte bu nadir kişilerdendir. Hocamız, insanlığa hizmetlerini sunmaya devam eden müstesna bir insan olarak "unutulmayacak" olanlar arasındaki yerini almıştır.
Saygıdeğer hocamızın, kısa süren bir ayrılık sonrasında da olsa yeniden konservatuarımıza dönüşünü sağlayarak, öğrencilerimizin onun fikir ve sanat deryasından yararlanmaları fırsatına zemin hazırlamış bulunmaktan son derece sevinçliyim. Hepsinden daha önemlisi sevgili hocamızı tanımış olmaktan, okulumuzun adıyla hocamızın adının tekrar bir arada anılmasını sağlamış olmaktan da büyük kıvanç duyuyorum.
Kendisine sağlık ve başarı dolu uzun bir ömür diliyorum.
Prof. Dr. Lale BERKÖZ
Prof. Dr. Alaeddin Yavaşca, Geleneksel Türk Musikisi’ne; gerek besteleri, gerek ses icracılığı ve gerekse şahsiyetiyle örnek olmuş, kurulan pek çok musiki eğitimi veren okulun ve buralarda hizmet veren öğretim elemanlarının hocası ve hamisi olarak yön göstermiştir. Ayrıca, prensipli davranışlarıyla da mesleğimizin yüz akı olmuştur.
Ege Üniversitesi Devlet Türk Musikisi Konservatuarı olarak kendisini ağırlamak onuruna eriştiğimiz kıymetli hocamız, muhteşem icrası ile bizleri büyülemiş, deneyimi ve görüşleri ile bizlere yeni ufuklar açmıştır.
Şahsen, mesleki deneyimleri yanında, hayat görüşlerinden de istifade etmek şansına eriştiğim değerli hocama, Allah’tan sağlıklı uzun ömürler vermesini niyaz ederim.
Prof. Dr. M. Hakan CEVHER
1940’lı yılların sonunda, Üniversite korsonda arkadaşlığımız ile başlayarak, günümüze kadar dostluk duyguları ile pekişen ve altmış yıldır aynı sıcaklıkla devam eden bir beraberlik…Herkese kolay nasip olmayacak şekilde nerdeyse bir ömürlük beraberlik.
Bu dostluğun filizlendiği yıllarda İstanbul Radyosu, İstanbul Belediye Konservatuarı ve şehrin musiki ve sanat çevreleri, belki de sanat anlayışı ve musiki zevki itibariyle en parlak ve en muhteşem dönemlerinden birini idrak ediyordu. Böyle bir ortamda, bir genç, canlı olarak katıldığı radyo programında, çok sanatlı fakat icrası zor olduğu bilinen Dede Efendi’nin “Halimi bir kere takrir eylesem sultanıma” hüzzam makamındaki şarkısını sunuyor. Güzel bir ses ve mükemmel bir icra bir anda musiki severlerin dikkatlerini çekiyor ve genç solist sunduğu bir eserle, musiki kariyerinin başladığını müjdeliyerek ilan ediyordu. Bu ses Tıp Fakültesi son sınıf öğrencisi Alaeddin Yavaşca idi.
Alaeddin Yavaşca, kendi çalışması ve hocalarının sayesinde kısa bir süre sonra sanatında ustalığa erişmiş, beste çalışmaları ile de bestekarlık vadisinde meyvelerini vermeye başlamıştı.
Musikimizin Devlet Konservatuarına kavuşmasında verdiği mücadele, Klasik Türk Musikisi’nin tanıtılıp sevilmesinde ve musikimizin arkasında kamu oyunun oluşmasında yaptığı çalışmalar ve sayısız radyo programları ve konserler, çok önemli hizmetler olarak bilinmektedir.
Alaeddin Yavaşca İstanbul Radyosu ve Devlet Konservatuarı’nda hocalık yaparak yüzlerce öğrenci yetiştirmiştir. Plaklarını dinleyerek kendisini yetiştirmeye çalışan bir o kadar da uzaktan öğrencisi bulunmaktadır.
Musiki sanatımıza en üst düzeyde hizmetle geçen altmış yılı, arkasında şeref ve şan ile bırakan bir sanatkar için bundan daha büyük mutluluk düşünülebilir mi? Ne mutlu devlet sanatçısı Prof. Dr. Alaeddin Yavaşca dostuma.
Ben kendisini çalışmalarının devamı için yüce tanrıdan sağlıklı bir ömür dileyerek, Ayten ve Alaeddin Yavaşca’lara sevgilerimi sunuyorum.
Prof. Dr. Nevzat ATLIĞ
Sayın Alaeddin Yavaşca için
1957 Yılında İstanbul Radyosuna girdiğimde Alaeddin Yavaşca, şöhretinin zirvesindeydi.Uzun yıllar kendisine zevkle refakat ettim . Bu vesileyle yakından tanıyarak,şahsiyetinin şöhretini geçtiğini gördüm.
Bu güzel insan, uğraştığı her alanda insanlığı ön planda tutmuş ve kendisine yakışır biçimde hizmetini yıllarca sürdürmüş , halen de sürdürmektedir. Yaşam sanatının sırrına ermiş , insan ilişkilerini ön planda tutmuş,saygı ve sevgisiyle örnek olarak, gerek tıp gerekse sanat alanında çok büyük hizmetlerde bulunmuştur. Dolayısıyla yaşamını sanata dönüştürüp, her fiilini sanatkarane uygulamıştır. Hayatının tümünü, doktor olarak insanlığın sağlığına, müzik adamı olarak da Türk Musikisine hizmete adamıştır.
Ses sanatçısı, bestekar, koro şefi, öğretim üyesi, idareci olan can dostum ve sevgili ağabeyim Prof. Dr. Alaeddin Yavaşca’ya sağlıkla nice verimli çalışmalarına imza atmasını gönülden temenni ederim. En derin sevgi ve saygılarımla…
Prof. Erol DERAN
Prof. Dr. Alaeddin Yavaşca için
Şahsında usta bir sanatkar, hazık bir hekim, saygın bir hoca ve hepsinin üstünde kamil bir insan, olgun bir beyefendi niteliklerini bir arada barındıran Prof. Dr. Alaeddin Yavaşca’yı tanımış, uzun süre onunla aynı konservatuarda bir arada çalışmış, tadına doyulmaz sohbetlerinden ve çok değerli dostluğundan yararlanmış olmak benim için çok değerli bir kazanç ve çok büyük bir mutluluk vesilesi olmuştur.
Prof. Yalçın TURA
Ben Alaeddin Yavaşca Hoca’ yı ilk olarak, musikiye ilgi duymaya başladığım ortaokul çağlarında, babamın bana aldığı Rahmi Kalaycıoğlu’ nun Türk Musikisi Bestekarları Külliyatından tanımıştım. O senelerde Laleli’ deki evimizde konu komşu toplanır kendimizce fasıllar yapardık. Rahmetli dedem ud, babam keman, ben de darbuka çalardım. Sonra ben de uda heves ettim; orta ikinci sınıfı bitirdiğim sene bana bir zenne ud alındı ve nota da öğrenerek çalmaya başladım.
O dönemde temiz nota bulmak çok zordu. Teksir notalar genellikle silik olur okunmazdı. Dünya gazetesinde haftanın bir günü –sanıyorum cumaları- musiki sayfasında çıkan notaları nasıl heyecanla bekler, keser dosyalar saklardım. Sonra Beyazıt’ ta Şamlı İskender Müzikevi’ ni keşfetmiştim. Harçlığımı biriktirir ve bir nota alacak kadar olduğunda koşarak oraya giderdim. Feriköy’ deki evinde iki haftada bir fasıl düzenleyen Mirat Ustaoğlu’ nun ozalitle çoğalttığı birkaç fasıl notasına da sahip olmuştum, ama en çok içinde yüzlerce nota olan ve bugün de kütüphanemde titizlikle sakladığım Kalaycıoğlu’ nun bu 30 fasikülü benim en kıymetli hazinem idi. Mustafa Nafiz Irmak’tan Arif Sami Toker’e kadar kimler yoktu ki bu külliyatta.
Alaeddin Yavaşca’ nın ‘Şen gözlerinle yüzüme bir baktın’ ile başlayıp ‘Ne günah etse açılmaz iki gönlün arası’ ile ‘Boğaziçi şen gönüller yatağı’ ile devam eden fasikülü elimden düşmezdi hiç. 30 fasikül içinde en yıpranmışı bu idi. En çok da ‘Nerde o günler nerde, yarim, cananım nerde’ şarkısına vurgundum. Babam ve dedem nota bilmezler, kulaktan duydukları gibi çalarlardı. Bilmedikleri bu şarkıyı notasından çalışıp öğrendiğimi ve onlara da gururla öğrettiğimi dün gibi hatırlıyorum.
İşte, önce bu külliyat sayesinde tanıdığım ve sevdiğim Alaeddin Hocayı radyoda, sonraki senelerde siyah-beyaz televizyondaki konserlerinde çok dinledim, ama kendisi ile şahsen tanışmak bundan 15 sene kadar önce İstanbul Erkek Liseliler Derneği’ nin bir toplantısında kısmet oldu. Hoca da bizim lisenin mezunlarından idi. Sanırım Hoca da beni çok sevdi ki, o günden sonra bazen onun evinde bazen bizim evdeki musiki toplantılarında çok sık bir arada olduk.
Hoca ile birlikte olduğumuz zamanlar duyduğum mutluluğu ve heyecanı anlatacak kelime bulamıyorum. Türk Musikisine gönülden tutkun biri için, bu dünyada, onun dizinin dibinde mesela Dede’ nin şevk-efza yürük semaii ‘Ser-i zülfü anberini yüzüne nikab edersin’… Zeki Arif’ in saba şarkısı ‘Bir nigah et sen kahr ile bakma sen Allah aşkına’… ve daha nice eserini dinlemiş olmaktan daha güzel bir an olabileceğini düşünemiyorum.
Birkaç gün önce seksen ikinci yaşına adım atan Hocamıza ve değerli eşi Ayten Ablamıza Allah’ tan sağlıklı, mutlu nice seneler diliyorum.
Prof.Dr. Ahmet Rasim KÜÇÜKUSTA
İpek kadife gibi sesi, fevkalade üslubuyla gerçekten “Büyük Solist” ve ruhundaki sesleri, renkleri, ışıkları notalar ile mükemmel bestelere dönüştüren “Usta Bestekar” niteliklerini şahsında bulunduran ve de altmış yıla yakın dostluğuyla kalbimde taht kuran değerli üstad Alaeddin Yavaşca’ya hayranlık ve saygılarımla…
05.02.08
Sadun AKSÜT
Ey Kilis’te doğup da bütün yurduma taşan
Ünü kıt’a ötesi ülkelere ulaşan
Ey san’at aleminin son büyük mucizesi
Büyük musikimizin bize uzanan sesi
Ey hayat felsefeme istikamet gösteren
Ey san’at yaşantıma yeni baştan yön veren
…
Ey hocalar hocası ey musiki alimi
Dilerim alnındaki batmayan güneşinle
Bütün sevdiklerinle saygı değer eşinle
Allah’ım var eylesin ölümsüz kılsın seni
Ve terennüm ettikçe ihvan her bir besteni
Cennetin mekan tutsun yedi ceddin YAVAŞCA
Ey büyük ey en büyük ALAEDDİN YAVAŞCA
Taner ÇAĞLAYAN
SAYIN HOCAM “ALAEDDİN YAVAŞCA” ya:
Size “Hocam” diye hitap etmek benim için çok büyük bir onur.
Feyiz anlamında ise, eski tabirle “rahle-i tedris” (*)iniz” de bulunabilmeyi isterdim. Benim; mûsıki alanında 1964 yılında 30 ders aldığım kanun hocası merhum İsmail Hakkı ÜSTÜNKAYA’yı, 1968 yılında bir yarıyıl devam ettiğim İstanbul Belediye Konservatuarında Sayın İsmail Hakkı ÖZKAN, Sayın Nevzat ATLIĞ ve Sayın Süheyla ALTMIŞDÖRT’ü saymazsak hiç hocam olmadı. Bunun eksikliğini hep hissettim. Amma, Sizinle iki yıl MESAM Yönetim Kurulu Üyesi olarak aynı masada karşılıklı oturmak, fikirlerinizden istifade etmek, çeşitli vesilelerle bir araya geldiğimizde sohbetinizden yararlanmak ömrümün bilgi, eğitim ve kültürü açısından unutulmazları arasında yer aldı. Evinize kabul ettiniz, bilmediklerime yorulmadan, cömertçe cevaplar verdiniz. Sizden çok şeyler öğrendiğimin belki siz farkında bile değilsiniz! İşte bu nedenledir ki, size “hocam” diye hitap etmeyi görgü ve bilgi birikimime katkılarınızdan dolayı teşekkürümün ifadesi olarak kullanıyorum.
Allah size pek çok güzelliği ve özelliği bir arada vermiş. Ne mutlu size!
Hekim olarak mesleğinizin zirvesine çıktınız, unutulmazları arasına girdiniz. (1974 yılında kızımın doğum müjdesini de siz vermiştiniz Taksim’deki muayenehanenizde…)
Yorumcu olarak, bestekâr olarak hep zirvede kaldınız. Örnek alınanların ilk sıralarında yer aldınız. Bildiklerinizi paylaştınız. Yetiştirdiğiniz talebeleriniz de sizin izinizden giderek en küçük bir sapma göstermediler. Pek çok insana rehber oldunuz.
Sayın hocam, kelimeler sizi ifade etmeye yetmiyor. Yukarıdaki bir kaç cümle herkesin bildiği maddi hayatınızın somut örneklerinden bazıları… Bir de manevî yönünüz var ki o benim haddimi aşar.
Sizin için hazırlanan web sayfanızda lütfen hepimiz için yaşadıklarınızı yazınız. Dün’ü bize, bilmeyenlere anlatınız. Anlatınız ki, dün’ü örnek alarak, daha güzel yarınlara erişelim. Saygıyla, sevgiyle, bilgiyle…
Sazının ustalarını tanıdınız. Çok değerli ses sanatçılarını tanıdınız. Çok ünlü bestekârları tanıdınız. Onlarla dostluklarınız oldu, anılarınız oldu. Üççeyrek asra tanıklık eden muhterem kişiliğinizle geçmişi sizin kaleminizden öğrenmeyi bizden esirgemeyiniz. Özellikle son yirmi yıl ile geçmişin mukayeseli bir karşılaştırmasını yapmanızı ve ibretle bizim izlememizi sağlayınız.
Başta; Ulu önder Atatürk olmak üzere ülkemizin tüm Cumhurbaşkanları, Başbakanları, siyasileri ile iş adamlarımızın yaşadığı yıllara tanıklık ettiniz.
Bugünün teknolojik ve ekonomik imkânlarının olmadığı yıllarda hekimlik yaptınız.
Eski ses kayıt sistemleri ile şarkı söylediniz. Fotoğraf ve makyaj hilelerinden yararlanmadan görüntü verdiniz. Playback yerine canlı yayın yaptınız.
Karneyle ekmek, kömür, şeker alınan yıllarda yaşadınız. Televizyon yoktu, elektrik yoktu.
Kömür ütüsünü, gaz ocağın, gaz lambasını, lüks lambasının kullanıldığını, kül suyu ile çamaşır yıkandığını, çamaşırlarda çivit kullanıldığını, gömleklere kola yapıldığını gördünüz. Bilgisayar yoktu. Elektronik hesap makinesi yoktu. Önce hesap cetveli sonra kollu hesap makinesi kullandınız. Mürekkep hokkası kullanarak yazı yazdınız. Ceket kollarında dirseklik vardı. Şimdiki oyuncaklar yoktu…
Hayatınızın renkleri olan bu örnekler saymakla bitmez. Lütfen, günlük yazılarınız olmasa bile haftalık yazılarınızla sayfanızda bizleri aydınlatınız. Aydınlatınız ki, geçmişle gelecek arasında köprü olsun…
Size bundan sonraki hayatınızda huzurlu, sağlıklı, sevdiklerinizle mutlu günler geçirmenizi diliyor, en içten saygı ve sevgilerimi tekrarlıyorum.
Turhan TAŞAN
Not: (Bilmeyenler için)
(*) Rahle-i tedris: (Arapça) ders görme masası
Yüce Mevlam hiçbir şeyi boşuna yaratmadığı gibi, tüm yarattıklarına birer anlam vermiştir. Çiçeği, mehtabı, semayı ve daha nice güzellikleri yaratmış ve öylesine güzel bir dünya var etmiş ki, biz kulları sadece bu güzelliklerin tadına vararak hayatımıza birer şekil vermişizdir. Yine, öylesine kullar var etmiştir ki, tüm bu güzellikleri kendi iç dünyasında harmanlayıp bizleri duygusal bir yolculuğa çıkartarak manevi zenginlikleri doya doya yaşama şansına sahip olmuşuzdur.
Müzik; tabiatta var olan her şeyin çıkarttığı, belli belirsiz melodi tadındaki nameler. Birde, kendi ayrıcalığının farkına vararak yaşadığı tüm zenginliği notalara dökerek şarkıların doğmasına ve onlara hayat veren seslerin var olmasına sebep olan büyük ustalar…
Bazen düşünüyorum da, şarkılar olmasaydı hayatımız be kadar renksiz,muhabbetlerimiz ne kadar yavan olurdu diye. Gerçekten öyle değil midir ? Hangimiz sıla hasretini, yuva sıcaklığının hüznünü veya ayrılık acısını müziğin ritİmeriyle avutmadık ki? Sevgiliye söyleyemediklerimizi müziğin o esrarlı namelerinde bulmadık mı?
İşte böylesi bir dost ve hayatını insanların hayatına bahşetmiş çok yüce bir isimdir Prof. Doktor Alâeddin Yavaşca.
Ama her şeyden önemlisi dostluğu ve bizlere kattığı sınırsız güzellikler ile hayatımızın vazgeçilmezi olmuştur. Bu kitapta en sadık dostum ile müziğini en sevdiğim bestekarın usta kaleminden çıkmış ve başucumda her zaman muhafaza edeceğim bir eserin ön sözünde imzamın olması herhalde şahsıma bahşedilmiş en değerli hediye olacaktır. Bir Kilis’li ve her şeyden önemlisi doğup büyüdüğümüz o toprakların aşığı olarak bizler; büyük üstadın, atalarından miras aldığı şair ruhunu bir nakış inceliğinde işleyerek Yurdumuzun tüm insanlarına hediye etmesi, bizleri fazlasıyla mesut ve bahtiyar eylemiştir. Sayın Prof. Dr. Alaeddin Yavaşca’nın üretkenliğini, sadece musiki ve tıp alanında sınırlı kalmayıp; Kilis Vakfı’nın Onursal Başkanı kimliği ile Kilis’te binlerce gencin aydınlık geleceğine ışık tutacak Kilis Üniversitesinin inşaatından eğitime geçtiği güne kadar her anında bizlerle birlikte olmuş, değerli bilgilerini bizlerle paylaşmıştır ve bu paylaşım halen devam etmektedir.
Arkadaşım, dostum ve yaşamımdaki yeri her zaman çok ayrı olan müstesna bir isim, Sayın Prof. Dr. Alaeddin Yavaşca’nın gönül yolculuğunun şimdiki durağı bu web sitesi ile okuyuculara doyumsuz bir yaşamın en ince sırları sunulmaktadır.
Bu siteyle tadına doyulmaz muhabbetlerin nefesini hissetmekten daha güzel ne olabilir ki?
Saygılarımla ,
Kilis Vakfı Başkanı
Yaşar AKTÜRK
İstanbul
"Prof. Dr. Alaeddin YAVAŞCA, onlarcası sevilip dilden dile dolaşan her formdan altı yüzden fazla usta işi eser,olağanüstü bir ses ve üslubu ile örnek bir solist; önemli bir bilim ve müzik adamıdır.
Onun öğrencisi olmasanızda dolaylı yollarla öğrencisi olmuşsunuzdur. Zira son kırk-elli yılda yetişmiş her genç solist önce onu dinleyerek taklitçisi olmaya çalışmış, bir şekilde ondan feyz almıştır.
Bundan sonrada ciddi müzik yapan herkes onu veya eldeki kayıtları dinleyerek feyz almaya devam edecektir. Onu tanımaktan, öğrencisi ve mesai arkadaşı olmaktan gurur duyuyor, daha uzun yıllar beraber olmayı ve dostluğunu paylaşmayı diliyorum."
Yrd. Doç. Çetin KÖRÜKÇÜ