Alaeddin Yavaşca
Alaeddin Yavaşca Hoca’yı dört yüz elli sayfalık bir kitaba sığdıramayan ben! İki üç paragrafta ne söyleyebilirim ki…
Ama O’nun için söyleyeceklerimde, güfte şairi Selim Aru’nun şu bir iki cümlesi beni hep cezbetmiştir. “…Bazı insan Kız Kulesi gibidir. Tanımak için yanından vapurla şöyle bir geçmek kafi gelir. Bazı insan da Topkapı Sarayı’na benzer. İçerisine girersiniz, gezersiniz, gezersiniz, nihayet dehlizlerinde (koridor) kaybolursunuz…”
Ben işte o dehlizlerde kaybolanlardanım. Sevgili Hocamın bence başka hiçkimseye benzemeyen çok ayrıcalıklı bir özelliği de; yaşları ancak yüzyıllarla ifade edilebilen canciğer ahbaplarının, gönül dostlarının olmasıdır. Bu abide şahsiyetler, Hocamın ahiretten seçmiş olduğu yaranıdır.
Ayin-i şerifleri, karları, karçeleri, besteleri, semaileri, şarkıları, türküleri, köçekçeleri, saz eserlerini, paha biçilmez hazineler olarak musıkimize miras bırakan usta musıkişinaslardır bunlar:
Abdülkadir Meragiler, Itriler, Seyyit Nuhlar, III. Selimler, Şakir Ağalar, Dede Efendiler, Hacı Arif Beyler, Şevki Beyler, Lemi Atlılar, Selahaddin Pınarlar, Zeki Arifler, Sadeddin Kaynaklar gibi sıra dağlarımızdır.
Musıki tarihimizin her sayfasını göz kamaştıran ışıltıları ile aydınlatan bu ilahi nağmelerin sahipleri ile Alaeddin Yavaşca Hocamızın kıskanılacak muhabbetleri, o sesler kulaklarda kaldıkça sonsuza kadar gönül kubbemizin hoş sadaları olarak kalacaklardır.
Musıki sanatımızdaki unutulmazlığı ise bana hep Oscar Wilde’ın “Sanat taklidin başladığı yerde sona erer.” sözünü hatırlatır. Çünkü başlangıcından bu yana O, hep kendisidir.
Hasan Oral ŞEN