SAYIN HOCAM “ALAEDDİN YAVAŞCA” ya:
Size “Hocam” diye hitap etmek benim için çok büyük bir onur.
Feyiz anlamında ise, eski tabirle “rahle-i tedris” (*)iniz” de bulunabilmeyi isterdim. Benim; mûsıki alanında 1964 yılında 30 ders aldığım kanun hocası merhum İsmail Hakkı ÜSTÜNKAYA’yı, 1968 yılında bir yarıyıl devam ettiğim İstanbul Belediye Konservatuarında Sayın İsmail Hakkı ÖZKAN, Sayın Nevzat ATLIĞ ve Sayın Süheyla ALTMIŞDÖRT’ü saymazsak hiç hocam olmadı. Bunun eksikliğini hep hissettim. Amma, Sizinle iki yıl MESAM Yönetim Kurulu Üyesi olarak aynı masada karşılıklı oturmak, fikirlerinizden istifade etmek, çeşitli vesilelerle bir araya geldiğimizde sohbetinizden yararlanmak ömrümün bilgi, eğitim ve kültürü açısından unutulmazları arasında yer aldı. Evinize kabul ettiniz, bilmediklerime yorulmadan, cömertçe cevaplar verdiniz. Sizden çok şeyler öğrendiğimin belki siz farkında bile değilsiniz! İşte bu nedenledir ki, size “hocam” diye hitap etmeyi görgü ve bilgi birikimime katkılarınızdan dolayı teşekkürümün ifadesi olarak kullanıyorum.
Allah size pek çok güzelliği ve özelliği bir arada vermiş. Ne mutlu size!
Hekim olarak mesleğinizin zirvesine çıktınız, unutulmazları arasına girdiniz. (1974 yılında kızımın doğum müjdesini de siz vermiştiniz Taksim’deki muayenehanenizde…)
Yorumcu olarak, bestekâr olarak hep zirvede kaldınız. Örnek alınanların ilk sıralarında yer aldınız. Bildiklerinizi paylaştınız. Yetiştirdiğiniz talebeleriniz de sizin izinizden giderek en küçük bir sapma göstermediler. Pek çok insana rehber oldunuz.
Sayın hocam, kelimeler sizi ifade etmeye yetmiyor. Yukarıdaki bir kaç cümle herkesin bildiği maddi hayatınızın somut örneklerinden bazıları… Bir de manevî yönünüz var ki o benim haddimi aşar.
Sizin için hazırlanan web sayfanızda lütfen hepimiz için yaşadıklarınızı yazınız. Dün’ü bize, bilmeyenlere anlatınız. Anlatınız ki, dün’ü örnek alarak, daha güzel yarınlara erişelim. Saygıyla, sevgiyle, bilgiyle…
Sazının ustalarını tanıdınız. Çok değerli ses sanatçılarını tanıdınız. Çok ünlü bestekârları tanıdınız. Onlarla dostluklarınız oldu, anılarınız oldu. Üççeyrek asra tanıklık eden muhterem kişiliğinizle geçmişi sizin kaleminizden öğrenmeyi bizden esirgemeyiniz. Özellikle son yirmi yıl ile geçmişin mukayeseli bir karşılaştırmasını yapmanızı ve ibretle bizim izlememizi sağlayınız.
Başta; Ulu önder Atatürk olmak üzere ülkemizin tüm Cumhurbaşkanları, Başbakanları, siyasileri ile iş adamlarımızın yaşadığı yıllara tanıklık ettiniz.
Bugünün teknolojik ve ekonomik imkânlarının olmadığı yıllarda hekimlik yaptınız.
Eski ses kayıt sistemleri ile şarkı söylediniz. Fotoğraf ve makyaj hilelerinden yararlanmadan görüntü verdiniz. Playback yerine canlı yayın yaptınız.
Karneyle ekmek, kömür, şeker alınan yıllarda yaşadınız. Televizyon yoktu, elektrik yoktu.
Kömür ütüsünü, gaz ocağın, gaz lambasını, lüks lambasının kullanıldığını, kül suyu ile çamaşır yıkandığını, çamaşırlarda çivit kullanıldığını, gömleklere kola yapıldığını gördünüz. Bilgisayar yoktu. Elektronik hesap makinesi yoktu. Önce hesap cetveli sonra kollu hesap makinesi kullandınız. Mürekkep hokkası kullanarak yazı yazdınız. Ceket kollarında dirseklik vardı. Şimdiki oyuncaklar yoktu…
Hayatınızın renkleri olan bu örnekler saymakla bitmez. Lütfen, günlük yazılarınız olmasa bile haftalık yazılarınızla sayfanızda bizleri aydınlatınız. Aydınlatınız ki, geçmişle gelecek arasında köprü olsun…
Size bundan sonraki hayatınızda huzurlu, sağlıklı, sevdiklerinizle mutlu günler geçirmenizi diliyor, en içten saygı ve sevgilerimi tekrarlıyorum.
Turhan TAŞAN
Not: (Bilmeyenler için)
(*) Rahle-i tedris: (Arapça) ders görme masası