Biyografi-2
ALAEDDİN YAVAŞCA
Hasan Oral ŞEN
Alaeddin Yavaşca, Türk Musikisi'ni konu alan kendisi ile ilgili bir şey ortaya konduğunda; musikimize sevdalı oluşundan mı, tevazuundan mı, yoksa bu yüce sanata hizmet etmişlerin çoğu zaman unutulmuş olmalarından mı bilinmez, her zaman şunu söylemiştir:"Bir sanatkarın hayattayken bu derece vefalı, kadirşinas, fedakar dostlara sahip olması en büyük bahtlılıktır."
İşte sevgili hocamıza aynı şeyleri tekrar ettirecek bir çalışma daha musiki severlerin beğenilerine sunulmaktadır.
Musikimizin geçmişten günümüze uzanan unutulmaz isimlerinden biri olduğunu gönül rahatlığı ile söyleyebileceğimiz bu büyük
sanatkar da bilmelidir ki; Türk Musikisi ve onu sevenler için, böyle bir değere sahip olmak da büyük bir bahtlılıktır.
Değerli edebiyatçımız Abdülhak Şinasi Hisar, biz ve musikimiz için: "Türkler ön sözü de son sözü de Türk Musikisi olan bir kitaba benzer" demiştir. İşte bu muhteşem kitabın san ve şeref dolu sayfalarından biri olan Alaeddin Yavaşca, yarım asrı çoktan aşmış musiki ömrünü, hekimlik gibi çok yüce bir meslekle de taçlandırarak bu günlere gelmiştir.
Alaeddin Yavaşca Türk kültür ve sanatının temel direklerinden biri olan musikimizde; dünün göz kamaştıran parıltılarını, bugünlere ve yarınlara üstün musiki zevki ve kabiliyetiyle taşımıştır. Türk Musikisi'nin bugününü, geçmişle gelecek arasında kolay geçilebilecek bir köprü haline getirmeyi büyük bir maharetle başarmıştır. Kökünü tarihin derinliklerine salmış, oradan beslenen ve ömrü asırlarla ancak ifade edilebilen Türk Musikisi çınarının hem ulu bir gövdesi, hem de çok yeni sürgün vermiş bir dalı olabilmiştir. Geçmişin şaşaasını bütün kudreti ile bugüne ve yarına aktarırken, hakiki anlamdaki musiki sanatının günümüz zevk ve yeniliklerini de benimseyebilmiştir.
Sözünü ettiğimiz bu renk renk, dal dal, çiçek çiçek Alaeddin Yavaşca kompozisyonunun en çarpıcı yanı da; tadına doyulmaz sesi ile musikimizin abide eserlerine verdiği hayat; ayin-i şeriften, çocuk şarkılarına uzanan bestekarlık yolu ve musikimizde, ne, nasıl, neden sorularına cevap verebilme ehliyeti ve müracaat edilecek kişiliğidir.
Türk Musikisi'nin uzun ve engebeli yolu aşılırken, zaman zaman şiddeti yüksek deprem misali sarsıntılarından hiç ama hiç etkilenmemiş, sapasağlam ayakta kalabilmiş, üstün musiki zevki, tartışılmaz ses icracılığı, unutulmaz eserleri ile bir sanat tarihidir Alaeddin Yavaşca.
Onbeş yılı geçen bir zaman diliminde Alaeddin Yavaşca hocayı, çok yakından tanımak ve önemli zamanları kendisiyle paylaşmak fırsatı buldum. Onunla sağlam düğümlerle düğümlenmiş gönül bağım oldu. Koca bir ömrü 450 sayfalık bir kitaba sığdırmaya çalıştım. Bu özel insanı, ancak şöyle tanımlamak geliyor içimden:
'Vecdi Bingöl'ün mısraları misali, yanyana gelmiş, elele vermiş o sıra dağlar, o yüce dağlar uzaklardan baktığımızda ufuklara yaslanmış görüntüleri ile ne kadar heybetli, ne kadar gönül doiduruyorsa; yakınına varıp, bağrına girip, ormanını, yaylasını, dalına yaprağına şarkılar söyleten rüzgarını, göklere uzanan başlarını gördükten sonraki o doyulmaz haz ve hayranlık duyguları nasılsa, Alaeddin Yavaşca da aynen öyledir."
Ailesi, çocukluğu, yetiştiği ortam ve ilk müzik dersleri...
Divanı olan şair bir dede, şair bir amca; güzel sesli bir baba, ud çalıp şarkılar söyleyen abla ve ağabeyler, zamanın bütün gramafon plaklarının içinde bulunduğu zengin bir koleksiyon. Sanata tutkun bu ailenin altıncı çocuğudur Alaeddin Yavaşca. Anne Enver Hanım ve baba Hacı Cemil Efendi'nin diğer evlatları ise Saliha, Salime, Sezai, Cemaleddin ve Nezihe'dir.
1 Mart 1926'da, Enver Hanım'la Hacı Cemil Efendi'nin en küçük çocuğu olarak hayata merhaba demiştir. Duyduğu ilk dünya sesi, babası Hacı Cemil Efendi'nin usul ve erkanı ile kulağına okuduğu Rast, Hicaz belki de Hüzzam ezan olmuştur. Daha sonra da Darüttalim-i Musiki Heyeti'nin yahut da Tanburi Cemil'in gramafon plağından dökülen nağmeleridir. Çocuk yaşlarında ezberine aldığı eserler, "Fikrimin ince gülü" Acemkürdi'sinden, Üçüncü Selim'in "Ab ü tab ile bu şeb haneme canan geliyor" Suzidilara'sına kadar uzanmaktadır. Bir bakıma, plaklarla da olsa ilk meşklerini Münir Nureddin Selçuk'la yapmıştır, diyebiliriz.
Alaeddin Yavaşca hayatının her döneminde ailesine bağlı, Yavaşca ve Kilisli olmakla gurur duyan bir insandır. Kilis'i çok sever, Kilis'te geçirdiği çocukluk günlerini hiç unutamadığı gibi, sözünü ettiğinde de gözlerinin içi güler. O günlerin gecelerinde Yıldız Döken" dediği maytapların gümüş renkli ışıklarını hala görürcesine büyük bir zevkle anlatır. Alaeddin Yavaşca, çocukluğunu hep müzik sanatı ile içiçe yaşamıştır. Plaklardan ezberine aldığı eserler, ablalarının ve ağabeylerinin çalıp söylediği şarkılar, ısının arkadaşı biyoloji hocası Zihni Çelikalp ile Batı müziği keman dersleri ve Halkevi'ndeki çalışmalar, müzik dünyasının ilk gözağrılarıdır.
İlk gurbet yılları...
İlkokulu ve ortaokulu bitirdikten sonra lise öğrenimi için sevgili Kilis'inden ve baba ocağından ayrılarak Konya Lisesi'nin öğrencisi olmuştur. Çok zor geçen bir kış mevsiminin ardından şiddetli bir zatürre geçirmiş; hastalık, sıla hasreti ve gurbet Alaeddin'e zor gelmiştir. Bu yüzden Kilis'e geri dönmüş, tedavisinden sonra babası öğrenimine İstanbul'da devam etmesine karar vermiştir. Ailesinin bölünmesi pahasına İstanbul'a göçmüşler ve Alaeddin artık İstanbul Erkek Lisesi'nin öğrencisi olmuştur. O İstanbul Erkek Lisesi ki, edebiyat hocası Hakkı Süha Gezgin ile tanışıp musikimizin cennet bahçelerinin kapılarının ardına kadar kendisine açılmasındaki önemli yeri olan irfan yuvasıdır. Alaeddin Yavaşca'nın aynı lisedeki bir başka edebiyat hocası olan Salim Rıza Kırkpınar, yarım asra yaklaşan bir zaman sonra o günlerdeki sevgili talebesini şu satırlanyla tanımlıyor:
"(...)Ön sıralarda oturan, gözlüklü, tepeden tırnağa temiz ve terbiyeli Alaeddin Yavaşca. Şiire tutkun, aruza aşina, kelimelerle hecelere hakkını vererek okuyan sevgili Yavaşca. Diksiyonu olağanüstü, güvenilir, yetkili bir öğrenci... Benden önce onu keşfeden Hakkı Süha olmuştur. Klasik Türk Musikisi'nde geleceğin büyük bir değeri olacağını Hakkı Süha Hoca'dan duymuştum. (...)"
Hekimliğe ve musikinin zirvesine doğru ilk adımlar…
Liseyi bitirdikten sonra, en önemli ideali olan Tıp Fakültesi'ne girmesi, sosyal çevresi ile birlikte musiki çevresinin de inanılmaz bir şekilde genişlemesine sebep olmuştur. Türk Musikisi'nde son asrın kilometre taşları olan önemli musikişinasları anlatan bir ödev verilse, o ödevde yer alacakların ve anlatılacakların çok önemli bir kısmı hep Alaeddin Yavaşca'nın farklı ölçüde yararlandığı kişiler ve hocaları olanlardır. Bakın kimlerdir bunlar:
"Dr. Subhi Ezgi, Hüseyin Sadeddin Arel, Ekrem Karadeniz, Salih Murad Uzdilek, Artaki Candan, Mesud Cemil, Refik Fersan, Nuri Halil Poyraz, Subhi Ziya Özbekkan, Fehmi Tokay, Cevdet Çağla, Fikret Kutluğ, Hakkı Süha Gezgin, Süleyman Erguner, Dr. Selahaddin Tanur ve tabii ki Sadeddin Kaynak, Zeki Arif Ataergin ve Münir Nureddin Selçuk.
Türk Musikisi'nin bu unutulmaz isimlerinden bazılarıyla hoca-talebe, bazıları ile baba-evlat ve ağabey-kardeş ilişkilerini en yoğun yaşadığı zaman dilimi Tıp Fakültesi öğrenciliği yıllarıdır. O yıllardaki Alaeddin Yavaşca’yı, fakülteden sınıf arkadaşı rahmetli Prof. Dr. İhsan Sarıkardaşoğlu'nun kendisine has üslubuyla yazdıklarından öğreniyoruz:
"(...) Fakülte hayatında Alaeddin hep dikkatimin görüntüsünü oluşturuyordu. Onu kravatsız hiç görmedim. Daima takım elbiseli ve ceketi düğmeli gezerdi. Kumral dalgalı saçları, yine o devrin modasına uygundu. Kahkaha attığını, yüksek sesle konuştuğunu hiç duymadım. Tane tane konuşurdu ve söze girmek için sessizliği beklerdi. Nedense sözünü canciğer sandığım arkadaşları bile kesmezdi. Sadece dinletmesini değil, dinleme sanatını da bilen bir talebeydi.(...)
(...) Araya yıllar girdi, kıymetli, vefalı, umut yüklü, ağırbaşlı yıllar. O daima bizden biriydi ama bir başkaydı. Aynı zamanda sanki hidayete ermiş gibiydi. Yaradan öylesine özenmiş ki, ruhunu ve bedenini birçok güzelliklerle tezyin ederken, dünyanın bütün insanlarını içine alacak kadar bir de gönül vermişti.(...)
(...) Alaeddin'i yücelten yalnız Allah vergisi olan müstesna sesi değildi. Yakışıklılığı, insanlığı, hekimliği, ruhundaki şairliği, tarihçiliği, bestekarlı ve besteleri, vefası, toprak çocuklarına mahsus tevazuu ve hoşgörüsü nedeni ile çoğu zaman onu insan olarak düşünemediğimizden, üzüntülerini birikimlerini ve dertlerini de bir kere olsun sormayı akıl edemedik. Acaba bizim tıp kitaplarında yazılı hastalıklardan onda da var mıydı? Acaba efkar basarsa o da mı şişe patlatırdı? Ama olmaz ki… O insan değil ki. O insanüstü bir varlıktır. Zaman onun nüfus kağıdını biraz eskitse de o hala yepyenidir ve sonsuza kadar müceddet kalacaktır. (...)
(...) O, ülkemizi aydınlatan renklerin sekizincisidir. Acaba analar bir Alaeddin Yavaşca'yı daha ne zaman doğuracak ve benim Tıbbiye'deki sınıfım için tarih bir kere daha tekerrür edecek mi? Ne dersin Alaeddinciğim?"
Hekimlikle ilgili yoğun çalışmaları devam ederken, musikiyle ilgili olanlar da, bütün hızı ile sürmektedir. Önce Ercümend Berker'in, daha sonra da Dr. Nevzad Atlığ'ın yönettiği üniversite Korosu'ndaki çalışmaları ve koronun solistliği, radyo sanatçılığına da kapı aralamıştır. 1950 yılında İstanbul Radyosu'nda Refik Fersan, Fahire Fersan, Kemal Niyazi Seyhun, Nuri Halil Poyraz ile Cevdet Çağla'nın bulunduğu imtihanda, Dede'nin "Halimi bir kere takrir eylesem sultanıma" Hüzzam şarkısı ile büyük başarı göstermiş ve radyo ailesine katılmıştır.
Dede Efendi'nin himmeti...
Alaeddin Yavaşca'nın başarılarında, musikinin hekimliğine, hekimliğinin de musikiye büyük katkıları olduğunu görüyoruz. Bunun en çarpıcı örneklerinden biri "Kadın Hastalıkları ve Doğum" ihtisasını almasıdır. Kendisi "Dede Efendi'nin ruhunun yardımı ve aracılığı, bana bu imkanı hazırlamıştır" demektedir. Hocası Ord. Prof. Dr. Tevfik Remzi Kazancıgil'in, üstad İbnülemin Mahmud Kemal Bey'in konağındaki pazartesi toplantılarının birinde, Bayati faslı sırasında, Dede'nin "Nice bir aşkınla feryad edeyim" sözleri ile başlayan eserini Alaeddin Yavaşca'dan dinlemesiyle gelişen olaylar, Tevfik Remzi Kazancıgil'in asistanı olmasıyla sonuçlanmıştır. Hekimlik hayatında unutamadığı pek çok hatırası arasından bir tanesini aklından hiç çıkaramadığını söyler:
1954 yılında Haseki Hastanesi'ndeki stajım sırasında doğum yapmak üzere doğumhaneye aldığımız bir anne adayının sıkıntılı geçirdiği zaman sonucunda, daha bebeğini görmeden bana 'Doktor bey, çocuğumun göbeğini sen kes de, sesi seninki kadar güzel olsun' dediğini hiç unutamam."
Yarım asra yaklaşan bir zamanı musikiyle ve hekimlikle dopdolu yaşamış olan Alaeddin Yavaşca'nın bu özelliğini, Orhan Nasuhioğlu bakın ne güzel mısralara dökmüş:
Tıpta sahib-i hazakat musikide misli yok
Besteler karlar semailer okurken misli yok
Ruhnüvazdır pek güzeldir yaptığı tüm şarkılar
Alaeddin Yavaşca vardır amma misli yok.
Hekimlik hayatı…
Tıp Fakültesi'ne 1945 yılında başlayan Yavaşca, 1950-1951 döneminde mezun olmuş, aynı yıl içerisinde İstanbul Üniversitesi Haseki Hastanesi Birinci Kadın Doğum Bölümü'nde başladığı ihtisasını 1955'te bitirerek mütehassıs hekim olmuştur. Askerlik görevini yedek subay olarak Kasımpaşa Deniz Hastanesi'nde yapmıştır. Daha sonra Zeynep Kamil Hastanesi'nde görev almış, 1957 yılında muayenehane açarak serbest hekimliğe de başlamıştır. 1958'de Beyoğlu İlkyardım Hastanesi Birinci Doğum Kliniği'nde başasistan olarak göreve başlamış, 1963'de Şişli Çocuk (Etfal) Hastanesi'ne şef muavini olarak girmiş, aynı sırada bir yandan da iki yıl kadar Hemşire Okulu'nda hocalık yapmıştır. 1969'da açılan imtihanı kazanarak başladığı Vakıf Gureba Hastanesi Kadın Doğum Kliniği şefliğini 1976 yılına kadar sürdürmüştür. Daha sonra Haseki Hastanesi'nde klinik şefi olarak görev almış, 1980'de muayenehanesini kapatmış, aynı yıl ABD'nin Baltimore şehrindeki Johns Hopkins üniversitesi Hastanesi'nde İdarecilik ve Aile Planlaması kurslarına katılmıştır. 1 Ekim 1985'de Haseki Hastanesi başhekimi olmuş, 1990 yılında bu görevden ayrılarak bir bakıma tıp hayatını da noktalamıştır. Bu zaman diliminde, çeşitli tıp dergilerinde ve bültenlerinde 50'den fazla bildiri ve tebliğ sunarak hekimlik konusundaki birikimleri de ortaya koymuştur.
Meşk zincirinde önemli bir halka...
Alaeddin Yavaşca Türk Musikisi'nin zirvelerini oluşturan önemli musikişinasları örnek almış ve onların yolundan yürümeye çaba göstermiştir. Çalışmaları sırasında musikimizin geçmişini çok iyi araştırmış, dünden bugüne kalanları hassas bir terazide tartarak, kendi zamanını önceki zamanla güçlendirmiş, titiz bir çalışma içerisinde olmuştur.
Musikimizin söz sahibi ses ustalarının ısrarla dile getirdikleri bir husus vardır:
Musikimiz hanende musikisidir ve hanendeliği de ehlinden, yani bir fem-i muhsinden ı0nie\ tavırlı - iyi okuyan) öğrenip, meşketmek gerekir.
" Alaeddin Yavaşca musikimizin en önde gelen ses icracılarındandır. Bu özelliğini de bir değil, birden fazla fem-i muhsinden meşkederek kazanmıştır. Bunlar Türk Musikisi'ndeki meşk zincirinin önde gelen halkalarındandır ve kökleri Tanburi İsak'a, Dede Efendi'ye ve Zekai Dede'ye kadar uzanmaktadır. Zira Kazım Uz'dan meşkeden Sadeddin Kaynak, Hacı Kerami Efendi'den meşkeden Zeki Arif Ataergin ve Hanende Ethem Nuri Bey'den meşkeden Münir Nureddin Selçuk, Alaeddin Yavaşca'nın meşk ettiği hocalardır. Gerçek anlamda, yüzyüze ve usta-çırak usulü meşk ettiği hocalar, bu önemli okuyuculardır. Ses icracılığı ile ilgili sayısız inceliği onlardan öğrenmiş ve öğrendiklerini anlatılmaz güzellikte hayata geçirmiştir. Alaeddin Yavaşca’nın ses icracılığı ile ilgili çok şey söylenebilir ve söylenmiştir de. Biz musiki severlere bu konuda, üstad İbnülemin Mahmud Kemal ile ilgili bir hatırasını ve musikimizin bir diğer ses ustası Bekir Sıdkı Sezgin'in kendisiyle ilgili düşüncelerini I aktarmakla yetineceğiz.
Ustad İbnülemin ve Yavaşca...
İbnülemin üstad, çocukluğunda, kendisini dinleyenlerin yüreklerini yakan bir sese sahip önemli bir okuyucu da olan büyük bestekar Hacı Arif Bey'i de dinlemiş, o balarla yetişmiş bir kişidir. Konağı kendi zamanında da, edebiyatçıların, musikişinasların ve ilim erbabının harman olduğu bir mekandır. O mekanın, çok genç yaşına rağmen aranılan, beklenilen kişilerinden biri de Alaeddin Yavaşca'dır. Bu musiki gecelerinden birinde, üstadın kendine göre haklı olduğu bir sebeple Hüzzam makamından pek hazzetmemesi yüzünden, Alaeddin Yavaşca'nın üzüle sıkıla: "Efendi Hazretleri bu defa da müsaade ederseniz Hüzzam faslı yapalım" demesine karşılık verdiği cevap şöyle olmuştur:
"Sen hemen eyle terennüm razıyım Hüzzama ben." Bunu, "Sen heman eyle tekellüm razıyım düşname ben" (Sen hemen konuşmaya başla, ben küfre razıyım) mısraını değiştirip, o anki durumu ifade edebilmek için söylemiştir.
Bekir Sıdkı Sezgin’in dilinden üstad Yavaşca...
Türk Musikisi'nin unutulmazlarından biri olan Bekir Sıdkı Sezgin, Alaeddin Yavaşca’yı çok anlamlı şu sözleriyle dile getiriyor:
"Güzel ses, üstün bir zevk-ı musiki, icraya hayatiyet veren renk ve yorum. Ayrıca mebzul (bol-çok) bir ilham ile bezenerek yaratılmış komple sanatkar, asırlar içerisinde birkaç adet olmak üzere pek az dünyaya gelmektedir. Şahsen, Halik Teala'nın bu mevzuda hasis olduğunu düşünmekten kendimi alamıyorum.
Bu mevzuda Peygamber Efendimiz (SAV) bir hadisinde: 'Allah sevdiği kuluna, güzel ses ve iyi ahlak verir' buyurmuştur. Bu şerefli hadisten yola çıkacak olursak herhalde bu hasletlere sahip olarak halk edilenlerin çok az ve ender olacağı düşüncemde haklı olabileceğimi sanıyorum. İşte Sayın Alaeddin Yavaşca hocamız, yukarda bahsettiğim üstün hasletlerle yaratılmış ender kişilerden biridir.
Çok küçük yaşlarımda musikiye başladım ve hayatımın bütününü musiki mahfillerinde (toplanma yeri) geçirdiğim için, ellibeş yıllık ömrümün elli yılı içerisinde Türk Musikisi eserlerinin icrasında bu kadar tesirli ve insanın gönlünün derinliklerine işleyen bir ses güzelliği, tavır-eda, üslub ve ifade mükemmeliyetine rastlamadım. Şurası muhakkak ki Alaeddin Hoca kendisinden sonra gelen sanatçı namzetlerine sağlam bir delil ve mükemmel bir yol gösterici olmuştur...
(...) Alaeddin Hoca sesinin güzelliği ile, icrakarlığı ile, bestekarlığı ile, ilmi musikisi ile, hassas ve yüksek hislerle tezyin edilmiş bir ruh ile bütün bunların ötesinde meslek ahlakı ve dostluğu ile bir daha zor kazanılabilecek mümtaz bir sanatkar ve insandır.
Allah, sesine zeval (yok olma) vermesin, ilhamını ve ömrünü müzdad etsin (çoğaltsın)."
Tıp ve fizik bilimlerinin laboratuvarından Yavaşca'nın sesi...
En önemli ses ustalarımızdan Bekir Sıdkı Sezgin'in söylediği gibi, Alaeddin Yavaşca musikimizde güzel ve etkileyici bir erkek sesi olarak tanınmıştır. Yıllardan beri, sahip olduğu bu sesle, musikiseverlere "doğru ve güzel" icrayı sunabilen nadir ses sanatkarlarından biri olmayı başarmış ve haketmiştir. Bu söylediklerimiz ve aktardıklarımız, musikişinasların ve Türk Musikisi sevdalılarının düşündükleri ve ifade ettikleridir. Ancak günümüzde sanat da bilimin gerektirdiği çerçevede şekillenmektedir. İşte tıp ve fizik ilminin ortaya koydukları. Hacettepe Üniversıtesi Tıp Fakültesi Kulak Burun Boğaz Anabilim Dalı Odyoloji ve Konuşma Bozuklukları Bilim Dalı Ünitesi Başkanı Prof. Dr. Erol Belgin'in gerçekleştirdiği bir dizi k sonucu şu özetlemeye çalıştığımız tablo ortaya çıkmaktadır. Prof. Dr. Erol Belgin raporunun dikkat çekici bölümlerinde şunları söylüyor:
“Şarkı söylemek sanatların en zorudur. Duygu ve düşüncelerin insan sesi ile müzikal ifadesi insan beyninin en üst düzeydeki fonksiyonu ile gerçekleşir. Bu üst düzey fonksiyon, işitme, görme gibi duyuların hassas algı özellikleri ile Larenksin (gırtlak) ince motor yeteneğinin bileşkesidir. İnsanda doğumdan önce başlayan ve doğum sonrası hızla gelişen işitme duyusu lisan gelişiminin olmazsa olmazıdır.
(..) Müzik yeteneği ise doğuştan var olan ve lisan kazanımından önce gelişen bir fonksiyondur. Gerek işitme gerekse lisan ve konuşma ile ilgili merkezler beyinde birbirleri ile çok yakın ilişkidedir.
(..) Müzik algısı ile ilgili merkezler, ritm, melodi, harmoni (ahenk, uyum merkezi) ilişkisini dengeleyen merkezlerdir. Bu bölgeler lisan ve konuşma merkezleri ile yakın ilişkidedir.
(...) İlk incelememiz Dr. Alaeddin Yavaşca'nın işitme sisteminin değerlendirilmesidir. Avrupa'nın en büyük kliniklerinden birisi olan Hacettepe üniversitesi Tıp Fakültesi Kulak Burun Boğaz Anabilim Dalı Odyoloji ve Konuşma Bozuklukları Bilim Dalı'ndaki incelemeler hem periferik düzeyde hem de sentral (beyin) düzeyde gerçekleştirilmiştir.
Sağ kulak 12 dB (desibel) sol kulakta işitme 8 dB'ir. Kokleanın (iç kulak) bu fonksiyonu normal sınırın çok üzerindedir. Yirmibeş yaşına kadar (ISO 1964 standartlarına göre) 0-20 dB arası normal kabul edilmektedir. Sayın Yavaşca'nın yaşı için bu istisnai bir durumdur. Keza 4000 Hz'den sonraki işitme hassasiyeti de yaş kriterlerine göre olağanüstü düzeydedir. Odyogramda belirtildiği gibi, Dr. Yavaşca'nın 12000 Hz’e kadar sesleri algıladığı görülmektedir. Bu dünya standartlarını aşan değerlerin Yaradan'ın bir lütfu, eğitim ve koruma ile açıklanması mümkündür.
Dr. Yavaşca'nın sesteki frekans değişikliklerini fark edebilme yeteneği de olağanüstü bulunmuştur. Frekans analizleri Bekesy odyometre kullanılarak yapılan incelemede sanatçının 20 dB şiddette 2 Hz'lik değişimi farkettiği ve bunu fonasyona (sesine) yansıttığı objektif olarak gözlenmiştir. Bu durum beyindeki müzikal merkezlerin işit ve ses organı ile mükemmel bir işbirliğinde olduğunun kanıtıdır. % 3'lük bir distorsiyonun bile bulunmaması bu fonksiyon merkezlerinin sanatçının kronolojik yaşından çok daha genç ve dinamik olduğunun göstergesidir.
"Altın Gırtlak"...
Fonasyon ve Register değerlendirmeleri sonucunda; Dr. Yavaşca'nın alt (göğüs) register'ini kullanarak sesini tam iki oktavlık bir dizide kafa register'ine taşıdığı tespit edilmiştir. Çıkarabildiği en tiz seslerde bile alt register tınılarının mevcudiyeti ve hiçbir tın kırılmasına (pitch break) rastlanmaması şarkı sesi kalitesinin mükemmelliğinin objektif bir kanıtıdır, "a" vokali ile yapılan 128-256 Hz'lik (DOdan DOya) temel sese ait karakterler eşit şiddet değerinde korunurken, alçak frekanstan yükseğe geçişte harmonik karakterin hiç bozulmadığı tespit edilmiştir. Bu bulgular, yeteneğin ustalıkla birleşmesinin sonucu olarak açıklanabilir.
(...) Gırtlağın (Larenks) fiziksel değerlendirilmesinde "Golden Throat" Altın Gırtlak bulguları mevcuttur. Geniş açılı ve çıkık Tiroid kıkırdak ve buna uyumlu Krikoid ve Aritenoidler simetrik ve tam kapanan ses telleri ile karakterizedir.
Kulak Burun Boğaz uzmanı arkadaşım Prof. Dr. Ergin Turan ile yaptığımız değerlendirmede farenks, nazofarenks ve nazal pasaj bulguları elde edilmiştir. Sesi bu denli zenginleştiren unsurlar burada toplanmıştır...
(...) Elde ettiğimiz tüm bulgular iyi bir ses için bulunması gerekli özellikleri içermektedir. Ancak iyi şarkı söyleme yeteneğini bu ölçülere sığdırmamız mümkün değildir. İşte burada objektif kriterleri bir kenara bırakıp, başka nedenler aramamız gerekir ki, bu da çok zengin bir ruh ve gönlün bu güzelliklere eşlik ettiğidir.
(...) Sanatçının müzikal olarak üretebildiği tüm seslerde vokal kordların yumuşak glottal ataklarla fonasyonu sağladığı SPI (Soft Phonation lndex) değerinin tüm frekanslarda normal değerler arasında olduğu da tespit edilmiştir. Dr. Yavaşca'nın bugüne kadar ses kalitesini korumasının altında bu mükemmel tekniğin rolünün büyük olduğunu söyleyebiliriz.
Gerekli yerlerde kullandığı vibrato modülasyonları optimum değerlerde olup, fundamental frekansta distorsiyona rastlanmamıştır.
Dr. Yavaşca'nın ses organının anatomik ve histolojik yapısı ve buna ilave olan eğitim niteliği bu mükemmellikleri doğuran unsurlardır...
Bestekarlığı...
Alaeddin Yavaşca'nın Türk Musikisi'ndeki özellikli ve önemli bir diğer yeri de bestekarlığıdır. Kendisinin büyük hayranlık duyduğu ve talebesi olmaktan qururlandığı iki önemli musikişinas Sadeddin Kaynak ve Zeki Arif Ataergin'in etkisini ve izlerini eserlerinde görebiliriz. Bu yüzden, bir bakıma bestekarlık çizgisinin de böylece iki yönde seyrettiğini söyleyebiliriz.
Birincisi Sadeddin Kaynak gibi aranağme ve saz bölümleri zengin, renkli nağmelerle oluşturulmuş, alışılagelmiş kompozisyon özelliklerinden biraz farklı olan eserler. Diğeri kendisinin: -"klasik dönemin bugünkü dille konuşan bestekarı" dediği Zeki Arif de olduğu gibi, takım olarak tanımlanan: Peşrev, beste, ağır ve yürük semai ve saz naisinin yer aldığı az kullanılmış nadide makamlardan yaptığı eserlerdir. Rahat-ül Ervah, Evcara, Hisar ve Şehnaz makamında bestelediği takımlar buna örnektir.
Kendisinin musikimizdeki bestekarlıkla ilgili çok dikkat çekici bir tanımı da şöyledir:
“Türk Musikisi'ndeki gerçek bestekarlarımızın ortak bir düşüncesi vardır, Musikideki güzellikleri insanlara ulaştırabilmek için, Yüce Allah bestekar kullarını vasıta olarak kullanır. Asıl kaynak Odur. Bu güzellikler için bestekar görevlendirilmiştir.”
10 Ocak 1951'de güftesini de kendisinin yazdığı, "Aşkın beni bak yıktı harabeyledi ey mah" sözleriyle başlayan Hicaz şarkıyla bestekarlığa adım atmış olup, dini, ladini; sözlü ve sözsüz 572 eseri repertuvarımıza kazandırmıştır. Daha önce de sözünü ettiğimiz gibi, Alaeddin Yavaşca'nın bestekarlığında; Ayin-i Şerif'den çocuk şarkısına uzanan geniş bir yelpazeyi görmekteyiz. Toplam eserlerinin 60 kadarı peşrev, sazsemaisi, medhal, etüd gibi saz eseri türündedir. Şarkı, fantezi ve türkü formundaki eserlerinin neredeyse tamamına yakını, aranağmelidir ve aranağmenin bu formların ayrılmaz bir parçası olduğunu çok güzel ifade eden örneklerden oluşmuştur.
Alaeddin Yavaşca'nın bestekarlık anlayışını özet olarak ifade edebilecek görüşünü, yıllar önce bir sohbet arasında kendisine sorduğum bir sorunun cevabında bulabiliyoruz:
Sizin "Bu tatsız akşam saatinde" sözleri ile başlayan bir Segah şarkınız, bir de Hicaz makamında "Ne kadar tatlı bu akşam saati" diye başlayan şarkınız var. Yani birisi tatlı, diğeri tatsız akşam saatini dile getiriyor. Bu konuda hissettikleriniz neler?
"Bir bestekarın sözlü eserlerinde en çok önem vereceği nokta şiirin ifade gücünü çok iyi sezerek, şairin hissettiklerini paylaşabilmesidir. Yani, tatlı akşam saatini de, tatsız akşam saatini de hissedip, yaşayıp ona göre melodiye dökeceksin. Güftenin istediği ifadeyi melodik yapıyla örebiliyorsan bestekarlık vardır. Kaldı ki, bestekarın görevi sadece bu değildir. Güfteyi yaşatabilecek makam ve usulü de aynı hassasiyetle belirlemek gerekir..."
Hicaz tutkunu...
Hicaz makamının tutkunu olduğunu rahatlıkla söyleyebileceğimiz Alaeddin Yavaşca'nın "Suznak-ı Nev" adını verdiği bir de kendisinin düzenlediği bir makama rastlıyoruz. Bestekar Alaeddin Yavaşca'nın pek bilinmeyen bir yanının da, Dede Efendi, Numan Ağa, Nikogos Ağa, Subhi Ziya Özbekkan, Fehmi Tokay, Mustafa Nafiz Irmak gibi bestekarların şarkılarının bazılarına yaptığı aranağmelerdir ve sayıları 21'e ulaşmaktadır.
Türk insanının duygu dünyasındaki her kıpırdanışa renk katmış olan musikimiz, Türk sinemasının da vazgeçilmez malzemelerindendir. Alaeddin Yavaşca 1961 yılında I çekilen "Gönülden Gönüle" filminin müziklerini yapmış, "Gönülden gönüle sesler, bir sır olur aşkı besler" sözleri ile başlayan Nihavend şarkıyı da bu film için bestelemiştir.
Güfte şairi Yavaşca...
Alaeddin Yavaşca da bazı bestekarlarımız gibi sözlü eserlerinin önemli sayıda olanının güftesini kendisi yazmıştır. Lise yıllarından bu yana edebiyata büyük ilgi duymuş, özellikle de şiir sanatını neredeyse musiki kadar kendisine yakın hissetmiştir. Halk, Divan ve Tasavvuf edebiyatımız da dahil olmak üzere Türk şiirini enine boyuna •^elemiştir. Güftelerini kendisinin yazdığı eserleri doksana ulaşmış olup, sayı Rakımından da en fazla kendi güftelerini bestelemiştir. Tanınmış ve sevilen eserlerin I sahibi olarak güfte yazmak konusundaki düşüncelerini şöyle anlatıyor:
“Siz bestekar olarak çeşitli melodilerle yüklü ve ruhen hazır durumdayken o melodilerle uyum sağlayacak bir güfte elinizde yoksa, bu melodi kasırgası sizde güfte yazma ihtiyacını doğurur. O güfte, melodiye göre bir güftedir. Aynı hissiyatı taşımakta ve aynı kişiden gelmektedir. Kendisi için hazır hale gelmiş bulunan melodiyle kucak kucağa olunca, ifade gücü ve etkisi de o ölçüde büyük olmaktadır."
Şefliği...
Alaeddin Yavaşca'nın Türk Musikisi ile dopdolu olan hayatındaki önemli ve dikkat çekici bir hizmeti de koro şefliğidir. Sanatında ve kişiliğindeki saygınlığı ile bütünleştirdiği, abartısız ve zarif koro yönetimiyle musikimizin örnek alınacak koro şeflerinden biri olmuştur. 1967 yılında İstanbul Radyosunda, kadın ve erkek seslerinden oluşan koroyla "Beraber Şarkılar" programı ile başladığı şefliği, yakın zamana kadar sürdürmüştür. Özellikle, gerek icra tarzı gerekse koral nüans kavramından ziyade, ritm unsurunun ön planda görüldüğü ve nadide makamlarımızı büyük formdaki eserlerini icra ettirdiği Klasik Türk Musikisi Erkekler Korosu'nu her zaman çok önemsediğini söylemiştir.
Hocalığı ve talebesi...
Alaeddin Yavaşca'nın Türk Musikisi'ndeki çok önemli özelliklerinden biri de hocalığı ve yetiştirdiği talebeleridir. Gerek konservatuvarda gerekse radyo sanatçılarına, özellikle sağlam ve güzel üslup ve tavır kazandırmakta büyük katkısı olmuştur. Meşk zincirinin son halkalarından biri olan Alaeddin Yavaşca'nın önünde diz çökmüş, diz dövmüş olan talebeleri, bu yüzden çok şanslıdırlar. Kendisinin yararlandığı hocaları ile onların musiki geçmişlerini dikkate aldığımızda, katedilen o uzun yolun rüya misali, Enderun musiki mektebi, Mevlevihanelerden başlayıp, Türk Müziği Devlet Konservatuvarı'na ve radyolara uzanan çileli ve onurlu bir musiki yolu I olduğunu görürüz.
Gölgede kalmış yönleri: Yazarlığı, resim kabiliyeti...
Alaeddin Yavaşca'nın Türk Musikisi hizmet kervanına katıldığını gördüğümüz bir başka özelliği de, musiki yazarlığıdır. Kendisine has üslubuyla çeşitli konuları çok I Çarpıcı ve sohbet havasında yazıya dökebilme özelliğini de gözden uzak t tutmamalıyız. Musikide yeni yeni adından söz ettirdiği 1950'li yıllardan başlayarak birikimlerini musikiseverlerle paylaşmıştır. Bunların arasında "Dünün Bestekarları" başlığıyla kaleme aldığı bir dizi yazıda, Hacı Arif Bey ve Şevki Bey gibi tanınmış bestekarlarımızı anlattıkları dikkat çekicidir. Bu yazıların yer aldığı mecmuada adı geçen bestekarların kara kalemle çizilmiş olan portreleri de Alaeddin Yavaşca'ya aittir. Böylece musiki, edebiyat ve resim; Alaeddin Yavaşca'nın sanat dünyasında farklı önemde de olsa, kendilerine yer bulabilmişlerdir. Yüce Yaradan, Yavaşca kuluna sanat konusunda oldukça cömert davranmıştır diyebiliriz. Kendisinin kaleme aldığı "Türk Musikisi'nde Kompozisyon ve Beste Biçimleri" adıyla bir kitabı yayın hayatına girmiştir.
Musikiyle ilgili çeşitli kaynaklarda yer alan Alaeddin Yavaşca'nın, hayatının anlatıldığı kitap, mısralarla oluşturulan bir Yavaşca portresi ve eserlerinin bir bölümünün yer aldığı külliyatının birincisi de, musikiseverlerin istifadesine sunulmuştur.
Taşplaktan CD'ye...
Musikiye adım attığı ilk yıllarında, sesini taşplaklara da veren Alaeddin Yavaşca 25 adet 78lik. 1 adet Long Play. 15 adet 45'lik plak doldurmuş. 4 kaset ve 15'e yakın CD ile de arşivlerimizdeki yerini almıştır.
Musiki geçmişi sağlam temellere dayandırılmış, üstüne bina edilenler de; üstün bir musiki kültürü, güçlü ve ustalık timsali bir ses, meşk zincirinin halkaları arasında yerini alabilmiş bir musiki ömrü. Alaeddin Yavaşca işte bu sahip olduklarından dolayı; nasıl oldu? nasıl olmalı? neler oldu? sorularının günümüzde cevaplarını alabildiğimiz selahiyet sahibi birkaç musikişinastan biridir. Yani musikimizde doğru ve yol gösterici cevapların alınabileceği bir kişidir.
Zengin hatıralar...
Bu özelliğini kazanabilmesinin bizce en önemli sebebi, meşk ettiği hocaları ile üstad ve dost meclislerinin aranılan bir insanı olmasındandır. İlmin, edebiyatın ve musikinin harman olduğu bu ulvi mekanlarda kazanılanlar, ancak yaşanarak elde edilebilecek hususlardır. Hangi zamanları hangi mekanlarda geçirdiğini, her biri o zamanın birer kutup yıldızı olan musiki üstadları ile yaşadıklarını: bir şiir bir şarkı lezzetinde kendisinden dinlemek fırsatını sıkça yakalamışımdır. Kimi zaman Vişnezade'deki evde, kimi zaman Pınarhisar'da çiftlik evinde, bazen Ankara'da bir yerde, bazen de Bodrum Hekimköy ya da Gündoğan'da. Bazı bazı bir telefonla da bu sohbete ortak, olmuşumdur. Sevgili Hocama imrendiğim, özendiğim: gönlün, gök kubbeye ummanlara sığmayacağını çok iyi bildiğimden, gönül dolusu sevdiğim bu güzel insan belki biraz da kıskandığım anlar işte bu zamanlardır. Anlattıklarıyla o günleri öylesine yaşatmıştır ki, çoğu zaman kendimi: İbnülemin üstadın, Hakkı Süha'nın, Dr. Çerçöp Sami Bey'in evinde; Sadeddin Kaynak. Zeki Arif'in dizinin dibinde; Fehmi Tokay'ın ya da Selahattin Pınar'ın yanı başında hissetmişimdir.Daha doğrusu Alaeddin Yavaşça bal lezzetindeki anlatımıyla öyle hissettirmiştir.
Unutulmaz meclisler, unutulmaz simalar...
Alaeddin Yavaşca'nın gönül ortağı olduğu bu akademi misali dost ve üstad meclisleri, onun sanat görüş ve zevkini olduğu kadar; maddi ve manevi dünyasını da paha biçilmez ziynetlerle zenginleştirmiştir. Musiki, edebiyat ve ilim alemimizin unutamayacağımız insanları ile aynı zamanı ve mekanı paylaşmış, onlardan yakınlık görmüş ve sevgilerini kazanmıştır.
Sanat ve ilim dünyamızın bu yıldız insanlarından bazılarını şöyle sıralayabiliriz:
"İbnül Emin Mahmud Kemal, Yahya Kemal Beyatlı, Ahmet Hamdi Tanpınar, Hakkı Süha Gezgin, Muhiddin Erev, Ord. Prof. Dr. Kazım İsmail Gürkan, Ord. Prof. Dr. Fahrettin Kerim Gökay, Ord. Prof. Dr. Tevfik Remzi Kazancıgil, Prof. Dr. Osman Şevki Uludağ, Hüseyin Sadeddin Arel, Dr. Subhi Ezgi, Refik Fersan, Nuri Halil Poyraz, Ekrem Karadeniz, Mesud Cemil ve daha niceleri.
Sözgelimi Sadeddin Kaynak kitabı çalışmalarım sırasında, Taha Toros'un Mazi Cenneti kitabından öğrendiğim bir hatırayı, hiç zaman kaybetmeden kendisine telefon ederek, Ibnülemin üstadın konağındaki Isfahan eserlerin okunduğu kış gecesini anlatmasını rica ettiğimde, hiç duraksamadan sanki dünmüş gibi nasıl büyük bir hazla anlattığını duyduğum anlar, sevgili hocamı çokça kıskandığım anlardır. Bence Alaeddin Yavaşca sadece doyulmaz sesi, unutulmaz besteleri olan bir büyük sanatkar değil, aynı zamanda musikimizin özellikle son asrını herşeyiyle gözler önüne serebilen, ciddiyetle ve usta bir yazar tarafından kaleme alınmış, bir büyük günlük, kocaman bir hatıra defteri, sağlam kaynaklara dayalı bir musiki tarihi gibidir. Anlattığı herşey yaşadıklarıdır ve dünün önemini ve özelliğini bugüne taşır.
Radyo'nun unutulmaz günleri...
1950'li yıllardaki radyo günleri de musikimizin sonraki kuşaklara aktarılması gereken renkli zamanlanndandır. Cevdet Çağla'lı, Sadi Işılay'lı, İzzettin Ökte'li, Vecihe Daryal'lı, Süleyman Erguner'li, Yorgo Bacanos'lu, Mesud Cemil'li günler.
Alaeddin Yavaşca'nın hatıra dağarcığında bakın bugünler nasıl yer almış:
"Musikideki en tatlı zamanlan, en unutulmaz günleri, solo programlardaki o büyük sanatkarlarla yaşadım. Onlarla adeta, bir küheylana binmiş sürücü gibi uçarak, rahatlık içerisinde yayınları götürdük. Çünkü, ipek gibi bir refakatti onlarınki. Solistin ne istediğini bilen, ne hissettiğini anında anlayan sazendelerin tadına doyulmaz refakati idi..."
O günün bir başka hatırası da Hoca'nın koca bir geçmişi sırtlayıp, Türk Musikisi'ni anlamlı bir biçimde, içinden geldiği gibi tanımlamasıydı.
Musiki ne zaman sahibini bulur?..
Alaeddin Yavaşca ile bu en son sohbetimiz musikimizin ruhumuzla olan içli dışlı ve sarmaş dolaş hali idi. Bu beraberliğin bir başka güzel yanı da; "Sarı yaz" diye adlandırılan ve sevgili hocamın da çok çok sevdiği, pek çoğumuza ilham kaynağı olan sonbahar günlerinden biri oluşuydu. Bu uzun ve doyulmaz sohbetin önemli bölümlerini musikiseverlerle paylaşmam gerektiğini düşündüğüm için bazı bölümlerini sunmak istedim:
"... Türk Musikisi küçük bir açı içerisinde tarifi mümkün olmayacak bir sanattır. Bu güzel sanat, ruhlara hitabı itibariyle bu özelliği taşır. Makamlarımızın insan ruhuyla irtibatı çok önemlidir. Bu hususlar ilmin ışığında ortaya konmuş ve 9. yüzyıldan başlayarak tedavi amaçlı "psikoterapi" de kullanılmıştır. Bunlar, hangi hastalıklara, göz ve ten rengine göre ve günün hangi saatlerinde hangi makamların uygun düşeceğinin araştırılmasına kadar detaylandırılmıştır O zaman şu ortaya çıkmış oluyor. Makamlarımızın her biri insanların ruh halini değişik yönlerde etki altında tutabiliyor. Bu sadece musikiyi seven ve dinleyen açısından değil. Bestekarı, güfte şairi, icracısı ve dinleyicisi ile oluşmuş bir koca dairedir. Bu daire ortaya çıkarıyor ki; bu birbirine bağlantılar ve uyumlar olduğu sürece, bu işin esası halledilmiş demektir. Yani dinleyen de, icra eden de, şairin hissettiğinden farklı anlayışla nağmelendiren bestekar da, mısraları ortaya koyan da eksiklik olursa bu zincirin halkalarında kopukluk oluyor demektir. Onun için iyi söz, iyi duygu ve iyi beste, İyi bir icra ve iyi bir dinleyici. Bu mamureyi ortaya çıkarabildiğinizde işte bu musiki en iyi musikidir. Ama bunların bazılarında tökezleme varsa bu musiki sahibini bulamamış demektir. Maalesef 1970'li yılların başlarından itibaren sosyal hayattaki farklılıklar, gerilemeler, duygu zaafları, kültür zaafları ortaya çıkıp, aşağı doğru inmeye başlandığından ve kültürümüzün bazı saygı müesseseleri ortadan kalkınca topluma renk veren pek çok gelenek zaafa uğramıştır. İşte bir ruh güzelliği ve ruh yüceliği olan musikimiz de bu sıraladığımız sebeplerden incinmiş daha öteye zarar görmüştür. Ancak yine de insan ruhuyla içli dışlı, her ruh haline uygun, hatta ona şifalar sunan musikimizin içerisinde her güzelliği bulabilmeniz mümkün. Yeter ki bayağılığa meydan vermeden bu muhteşem zenginlikle hemhal olunabilsin."
Alaeddin Yavaşca, uzun yıllardan beri olduğu gibi, günümüzde de Türk Musikisi ateşinin yandığı, alevinin parladığı, hayat bulduğu dernek ve cemiyetleri de hep bağrına basmış, onlara önem vermiştir. Kimi zaman bestekar kimi zaman solist olarak; musiki heyecanı ile dopdolu olan amatörlerle birlikte olmuş, onlara aynı mikrofonu, aynı sahneyi paylaşma zevkini yaşatmıştır.
Akademik hayatı...
Alaeddin Yavaşca, Türk Musikisi'ne hizmete başladığı günlerden bu yana sanatında hep saygıyla hatırlanmış ve takdir görmüştür. Kendisi aynı zamanda devletimizin nezdinde de itibarlı bir sanatkardır. 1990 yılında, Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı Müzik-Ses Eğitimi Ana Sanat Dalı profesörlüğüne YÖK tarafından atanmıştır. Kısa bir süre sonra da aynı konservatuarın Ses Eğitimi Bölüm Başkanlığı görevini üstlenmiştir. Devlet sanatçılığı ünvanını 1991 yılında alan Alaeddin Yavaşca'ya, Gaziantep Üniversitesince "Fahri Doktorluk" payesi verilmiştir. "Türkiye Yazarlar Birliği" 1993 yılında üstün hizmet dalında kendisini yılın kültür adamı seçmiştir. Bunların yanı sıra, Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu'nun "Denetleme ve Repertuvar Kurulu" üyelikleri ve başkanlığı, Kültür Bakanlığı Türk Musikisi Kurulu, Milli Eğitim Bakanlığı Türk Musikisi Araştırma ve Değerlendirme Komisyonu, Devlet Planlama Teşkilatı 5.Beş Yıllık Türk Musikisi Eğitimi Komisyonu üyelikleri Alaeddin Yavaşca'nın Türk Devleti düzeyindeki musikiyle ilgili önemli görevlerindendir.
Tabiat sevgisi ve en büyük desteği...
Türk Musikisi'nin ve hekimliğin olduğu kadar, toprağın da sevdalısı olan Alaeddin Yavaşca; ağacın, çiçeğin ve hayvanların da hayranıdır. Onlarla inanılmaz bir gönül bağı kurmuştur. Bu kompozisyonun en göz alıcı rengini Pınarhisar Ataköy'deki çiftlik evinde görüyoruz. Çiftliğin karşı yamaçlarındaki yemyeşil koruluğun üzerinde güneşin batışındaki renk cümbüşü, uzaktan uzağa duyulan petrol sondaj pompalarının metronom düzenindeki uyumlu sesi, Türk Musikisi'nin ritm anlayışı ve dinamizmi bakımından mükemmele ulaşmış değerli bir sanatkarının bu özelliğine eşlik edercesine akşam vaktinin tadına doyulmaz musikisi olmakta, harika bir tablo özelliği taşımaktadır. Hocamızın bütün bu güzellikleri Paylaştığı eşi Ayten Yavaşca da, Onun hayatını kolay hale getirmenin yollarını pek iyi bilmekte ve her konuda kendisine destek olmakta, yardım etmektedir.
Arşivciliği ve koleksiyonerliği...
Alaeddin Yavaşca'nın Türk Musikisi ile ilgili sahip olduğu özellikleri ve paha biçilmez değerleri arasına, çok geniş bilgi ve belgenin oluşturduğu arşivi ile çok zengin nota koleksiyonunu da katmalıyız. Bu çok zengin nota arşivindeki eserlerin neredeyse tamamının, onun hafızasına Yüce Yaradan tarafından nakşedilmiş olması, Alaeddin Yavaşca'nın musikimizdeki yerinin ve öneminin göstergesidir.
O, musikimizin en büyüklerinden biridir. Bu sıfat, sahip oldukları ve ortaya koydukları ile kendisine pek yaraşmaktadır.